ölüm gürültülüdür

1K 90 27
                                    

Sessiz doğdum ben, en az doğumum kadar sessiz bir çocukluk geçirdim. Gözlerim sessiz yaşardı, kelimelerim sessizlikle ayrıldı dudaklarımdan, düştüğüm zaman bağırmak yerine sessizce geri ayaklandım, bana o zaman koca koca gözüken bütün o engelleri sessizlikle aştım. Annem öldüğünde bile sessiz bir isyan başlattım içimde. Ölümle olan ilk tanışıklığım, sessizliğime mâl oldu.

Sessiz hayatıma giren en gürültülü taşkınlıktı ölüm, beni gafil avlayan, sessizliğime bomba gibi düşen cızırtılı bir acıydı. İlk kez bağıra bağıra ağlamama sebep olan ölüm, aşamadığım engeller ve sessizleştiremediğim kelimeler verdi bana.

Çocukken ben, ölümden nefret ettim.

"Ölüm nedir?" diye sorduğum herkes başka bir hikâye  fısıldadı kulaklarıma, hiçbirinin sonu iyi bitmiyordu. Herkesin ölümle bir tecrübesi vardı ve herkes ölümün adını lanetle anıyordu.

Biraz büyüdüğümde yine sordum birilerine "Ölüm nedir?" dedim.

"Ölüm," dediler, "ölüm çok kötü bir şeydir."

Hepsi de buna benzer anlattı ölümü, büyükler kendilerini bilgin sanarlar ama benim gibi bir çocuktan bile daha basit düşünürler aslında.

Sanki "Nasılsın?" demişim gibi, öyle basit cevaplar verdiler ki bana, annemi benden alan şeyin ne olduğuyla iyiden iyiye kafayı bozdum.

"Ölüm," dedim önce, "ölüm gürültülüdür."

Sessiz olan ne varsa bir anda feryat figan oluverir, gözden akan yaşın sesi bile yankılanarak gelir kulağa. Sessiz mobilyalar konuşmaya başlar, evin her köşesinde bir anı vardır ve o anılar dillenir ölümle birlikte, yıllarca kendilerini tekrar tekrar hatırlatırlar ve fısıldarlar insanın kulağına. Sokakta yürürken kaldırım taşlarındaki ayak sesleriniz iki katı olur çünkü artık tek değil iki kişi yürürsünüz yolları, iki kişi izlersiniz izlediğiniz filmleri, iki kişi yersiniz yemeklerinizi ve hepsi eskisinden iki kat daha seslidir. Ölüm her dilsiz maddeye konuşma yetisi verir, kendini hiç unutturmaz.

Benim gibi sessiz bir çocuğa bile gürültülü bir yaşam verir. İnsanlar sürekli girer ve çıkar evinize, taziyeler, ağıtlar bir ân olsun dinmez. Daha önce hiç görmediğiniz kim varsa tabut taşıyanların başında gelir, mezarlıkta en sesli ağıtları yakar.

Sürekli konuşma mecburiyetinde bırakır insanı, mecalinizin olup olmaması hiçbir şey ifade etmez artık. "İyiyim." demekten başka şans vermez sana ölüm çünkü derler ki, "O da iyi olmanı isterdi."

O kadar teselli dinlersiniz ki bir süre sonra  neden üzüldüğünüzü unutacak raddeye getirir sizi. Oysa sessiz bir yas tutmak, belki günlerce evden çıkmamak, hatta sessizlik içerisinde elinizden geldiğince fazla uyumak istersiniz belki. Ama hayır, suratınızın asılmasına izin vermezler, yersiz güldürme çabalarına karşılık eğreti gülüşler, zorla çıkarılan buluşmalar, yataktan apar topar patırtılarla kaldırılmalarla geçirirsiniz bu süreci.

Kimse izin vermez ölenle ölmenize, çekip gitmek isterseniz ellerinizini sıkı sıkı bağlarlar bulunduğunuz yere. Gözlerinizi sessizce kapatmak isterseniz, bir hengâmeyle açmak zorunda kalırsınız. Sanki kimse yitip gitmemiş gibi eskisi gibi olmanızı beklerler sizden, siz de onlara istediklerini vermekle yükümlüsünüzdür.

Artık hiçbir şey eski sessizliğine kavuşamaz, içtiğiniz kahveye bile biraz ölüm karışmıştır ve aldığınız her yudum gürültülü bir alışmışlıktır.

Alışırsınız çünkü, eskiden nasıl sessizliğe alıştıysanız öyle alışırsınız gürültüye de. Her şey normal gelmeye başlar kulağınıza, attığınız adımlar eski hâline döner, yediğiniz yemekleri tek başınıza yersiniz yine.

Anıların fısıltısı arada sırada duyulur yükseklikte olur artık, bir ânlık bir duraksamadan fazlasına sebep olamaz. En gürültülü ölüme bile alışır insan, karşı koyamaz.

Böylelikle çocukken vermiş olduğum cevabım ilk maddemi oluşturuyor, tekrar ve son kez dile getirmek istiyorum ki iyice netleştirelim;

Ölüm gürültülüdür.

ölüme dair öğrendiklerimWhere stories live. Discover now