Louis ve Harry elleri cebinde, akşam vakti sokakları geziyorlardı. Seyyar satıcılar ve yemek tezgâhları yolun sol tarafını parlatıyor, sağ tarafta arabalar park etmiş, görüntü kirliliği oluşturuyordu. Sokağın tepesini saran küçük ışıklar da ortamın sakinleşmesini sağlıyor gibiydi.
"Babam vefat ettikten sonra buraya geldiğimizde dünyam kararmıştı sanki. Çekirdek aileden bir anda geniş aileye düşmüştüm. On bir yaşındaydım henüz. Herkes bir arada kalıyordu ve kalabalığın içinde kendimi bomboş ve yapayalnız hissediyordum. Babamın yokluğuyla birleşince iyice geri çekildim herkesten. Okumaya hevesim kalmamıştı. Annemin ilgisi büyüktü ama derslerden çabucak sıkılıyordum. Okumadım ben de liseden sonra, kalabalık aileye katkım olsun diye birçok işte çalışmaya çalıştım."
Kendi kendine gülüp yerdeki çöpü ayağıyla itti.
"Okusaydım böyle mi olurdu sanki? Kendi ayaklarımın üzerinde dururdum, iyi bir işim ve iyi bir çevrem olurdu. Elin adamı gelip bana mal muamelesi edebilir miydi? Sanmıyorum. Yanıma yaklaşmaya cüret edemezdi."
"Sakın pes etme, olur mu?" Harry'nin sesi öyle masum gelmişti ki ona bakmaktan alamadı kendini. "Direnmeye devam et. Karşına sevdiğin biri çıkarsa veya en önemlisi senin ondan hoşlanmadığını anlarsa pes edeceğinden eminim."
"Dwijen mı?" Öylesine güldü. "Ya, ne demezsin..."
Harry cebinden bir paket ve çakmak çıkardığında Louis şaşırmıştı. Harry dolgun dudaklarına sigarayı yerleştirip ucunu ateşledi. Çakmağı ve pakedi tekrar cebine koyunca üzerindeki bakışları fark edip gülümsedi. Parmakları arasına sıkıştırdığı dalı indirip "Ne oldu?" dedi keyifle.
"Sigara içtiğini bilmiyordum."
"Bazen içiyorum. Özellikle düşünceli olduğum zamanlarda. Canım sıkıldı bu herifi öğrendiğimde. Üzgünüm, kendime engel olamadım."
"Sorun değil." Parmakları arasına alıp kendi dudaklarına götürdüğünde şaşırma sırası Harry'ye geçmişti. İkisi de bir süre birbirine bakıp, dayanamayarak gülmeye başladılar. "Tek sıkılan sen değilmişsin demek ki..."
Sokağı bitirmişlerdi, şehrin ışıkları arkalarında kalırken gölün karşısındaki büyük yapıta baktılar bir süre. Louis'nin bakışları önce sigarada dolandı. Sonra Harry'ye döndüğünde aslında yapıtı izlemediğini, kendisine baktığını fark etti. Bu onu çok heyecanlandırdı ama kalbindeki yanılsamayı önemsememeyi öğrenmişti.
Parmakları arasındaki sigarayı ona uzatınca Harry bunu kabul etti ama Louis elini çekmek istediğinde buna engel oldu. Onu bileğinden yakalayıp sigarayı kendisine içirmesini sağladı. Louis'nin yanakları yanıyor, hayranlıkla onu izlemekten kendini alamıyordu. Bileğini tutarken bile zarifti; canını yakmıyor veya sıkmıyordu.
Sigara içmek havalı bir şey değildi ama bulundukları an o kadar farklı bir atmosferdeydi ki bu hareket nedensizce ikisine de heyecan verici geliyordu.
Harry elini çekince bu kez sigarayı kendi dudaklarına götürdü. Harry'nin dudaklarındaki duman havaya ve Louis'nin ciğerlerine karışıyordu. Yeşil gözleri öyle keskindi ki, resmen Louis'nin hislerini tüm çıplaklığıyla görür gibiydi.
"Çok güzelsin," dedi Harry birden.
Louis alaylı bir tebessüm verse de gözleri utandığını belli ediyordu. "Bir kez daha söylemiştin bunu," dedi Tac Mahal gününü hatırlatarak. "Ciddiye almaya başlayacağım yakında."
"Ciddiye alsan iyi olur o zaman." Harry sırıtarak sigarayı aldı eline.
"İçinde ne vardı, esrar falan mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In India | Larry ✔
HumorFotoğraf çekimi için Hindistan'a giden Harry, fotoğraf çekerken birinin hırsızlık yaptığına tanık olup peşine düşer. Fakat hırsız tahmin ettiğinden daha kurnazdır. Ya da, Uzak ilişkinin zorluğunu düşünen ikili, bir karara varmak zorundadır. Harry, 2...