Kitchy-Kitchen adlı restoran sahibi olan Bay Sobti, çalan telefonu hemen kulağına yerleştirip gülümsedi. "Kitchy-Kitchen Restoranı, buyurun." Siparişleri ve adresi yazıp hemen başını salladı. "Hemen geliyor efendim."
Telefonu yerleştirdikten yarım dakika sonra bir arama daha gelince yine aynı hızda kulağına götürdü. "Kitchy-Kitchen restoranı, buyurun." Siparişleri ve adresi yazdı. İki adres de bağlantılı yerlerdeydi. "Hemen geliyor efendim."
Telefonu kapatır kapatmaz tuvaletten Louis fırladı. "Bay Sobti! Siparişleri ben götürürüm!"
Bay Sobti başıyla onaylayıp, "Olur," dedi. "Zaten birbiriyle bağlantılı yerdeler. İkisini de götürürsün."
Louis sırıtıp dişleri arasından "Biliyorum." diye mırıldandı. Sesini değiştirerek iki siparişi de veren kendisiydi.
Mesaisi akşam yedi buçukta bitiyordu ama Harry'le beşe kadar buluşması gerekirdi. Eh, yedi buçukta çıksaydı Harry'yi zamanında Tac Mahal'e götüremez ve en önemlisi onunla tekrardan buluşamazdı. İşe tekrar döndüğünde biraz gecikecekti ama onu da bir bahaneyle idare edebilirdi. Yani yemeklerin parasını da kendi ödeyecekti. Cebinden çıkacak parayı ne hikmetse şimdi önemsememişti.
Siparişler hazır olunca birini bisiklet gidonunun bir yanına, diğerini bir yanına yerleştirdi. Hevesle bisiklete atlayıp pedallara asıldı ve hızla ilerlemeye başladı. Ayağındaki kahverengi deri sandaletler aceleci tavrı yüzünden çıkmak üzereydi ama önemsemedi; içinde tarifi imkânsız bir heves ve heyecan vardı. Bir an önce Harry'le buluşmak istiyordu.
Tam 16.50'de kendini otelin önünde bulduğunda nefes nefeseydi. Bugün şanslıydı ki yağmur yoktu. İlkbaharın tatlı cilvelerinden biri olsa gerek hafif bir meltem de esiyordu. Harry ise bu kez cidden dakik davranmış, Louis'yi kapı önünde bekliyordu. Birbirlerini görünce ikisi de gülümsedi.
Louis bisikletten inip, gidonundan tutarak ona doğru ilerledi. "Bisikleti şu direğe kilitleyeyim, hemen geliyorum."
"İş yerinde kullandığın bisiklet mi bu?"
"Hı-hım."
"Dur, bir fikrim var benim."
"Neymiş?"
"Bisikletini otel güvenliğine bırakacağım. Böylece ona zarar gelmez."
Louis bunun çok tatlı olduğunu düşünse de zahmet vermek istemiyordu. Yeterince başına bela olmuştu zaten. Harry bisiklete uzandığında onu geri çekti. "İnan bana gerek yok. Külüstür bir şey zaten, ne olacak ki?"
"Lütfen, rica ediyorum. Benim için buraya kadar gelmen bile yeterli. Emanete sahip çıkalım, değil mi?"
Louis itiraz edecek gibi olsa da Harry'nin kararlı ifadesini fark edince karşı çıkamadı. Harry gidondan sarkan yiyecekleri ona vererek, kenarlardan tutup bisikleti otel güvenliğine götürdü. Onlar İngilizce bildiği için anlaşabiliyorlardı. Bir şeyler söyledi ve adamlar güler yüzle karşılayıp bisikleti güvenlik odasına aldılar. Louis'nin yanına gidince Louis utansa da teşekkür etti. Harry, ilk kez ondan teşekkür duymanın keyfini çıkardı.
"Bugün için araba kiraladım, gel. Otoparka geçelim."
Louis başını sallayıp, sırtındaki el yardımıyla kendisini yönlendiren adamın peşine takıldı. Arabaya binip yola koyulduktan sonra Louis buradan nasıl gidildiğini bilmediği için navigasyon yardımıyla yapıtın olduğu alana ilerlediler.
Louis, radyoda başlayan Sia'nın Never Give Up şarkısına eşlik ederken Harry onu arada bir göz ucuyla izlemekten kendini alamıyor, gülümsüyordu. Bazen de nakarat kısmında "Ooo, never give up," diyerek Louis'yi güldürmeyi başarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In India | Larry ✔
ComédieFotoğraf çekimi için Hindistan'a giden Harry, fotoğraf çekerken birinin hırsızlık yaptığına tanık olup peşine düşer. Fakat hırsız tahmin ettiğinden daha kurnazdır. Ya da, Uzak ilişkinin zorluğunu düşünen ikili, bir karara varmak zorundadır. Harry, 2...