İçimde neden hep mutsuzluk olduğunu bilmiyorum. O' nunla birlikteyken evet yok oluyor bu ama yalnızlığın geldiği anda hiç affetmeden yüzeye çıkıyor. Yalnızlığa da mahkûmum her zaman sanırım. Ölüm fikri korkutmak yerine daha çok cazip geliyor ayriyeten. Bazı iki saniyelik mutluluklar için bir ömür mutsuzlukla savaşmak neden? Hem de birçoğumuz o kadarını bile elde edemezken. İçimden savaşmak gelmiyor. Sadece gözlerimi kapatıp bitmeyecek bir karanlığa gömülmek istiyorum. Birçok kişi bunu güçsüzlük olarak tanımlıyor. Ama yanılıyorlar. Vazgeçmek her şeyden daha büyük bir güç ve cesaret ister. Özellikle kendinden vazgeçiyorsa insan... Kaç kişi bunu yapmaya cesaret edebilir ki?
İşin komik tarafı ben güçlü veya güçsüz olmak istemiyorum. Hissetmemek, yaşamamak istiyorum. Bu dünya fazla ve ben ona sığamayacak kadar fazlayım. Kendimden nefret edecek kadar kinli, sevemeyecek kadar yoksunum. Aynadaki yansımama tahammülüm bile yok. Ben kendime bile yalnızım. Kendime bile uzağım sonsuzluk içinde. Mutlu olmayı istiyor muyum yoksa bu hislere o kadar uzun süre maruz kalınca vazgeçemiyor muyum, bilmiyorum onu bile. Tek başımayken öldürüyorum sanırım mutluluğu kendime olan nefretimden. Bir insan kendini sevmezse sevemiyormuş işte. Yaşamayı istemedim de kendime nefretimle kendimi cezalandırmak için bitiremedim de. Aynaya baktığımda tek görebildiğim iğrençlikti. Başka bir şey değil... Hiçbir şeyi olmayan zindana kendimi mahkum edip kafamı oradan oraya vuruyorum sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmezin Günlüğü
Non-FictionKim olduğu bilinmeyen birisin hayatına dair düşüncelerini döktüğü gizli defteri. Bilinmez kişiler, duygular... Kapalı bir kutunun kapıları... Sessizce süren bir hayat...