Kulaktaki Çınlama

77 6 6
                                    

Dünyanın sonu geliyordu artık. İnsanlar ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Buzulların erimeye başlamasının ardından su basma ihtimali olan şehirler boşaltılmıştı. Bu karar için geç kalan ülkelerin ise çoktan şehirleri sular altında kalmaya başlamıştı. Kara parçaları giderek azalıyordu. Ülkeler kırmızı alarm vermiş, her türlü riske karşı stok yapmaya başlamışlardı.

 Lily böyle bir dünyada yaşıyordu. Dünyadaki en güvenli ülke yaşadığı ülkeydi. O şanslı bir çocuktu. Çünkü onun yaşında olan bir sürü çocuk tehlikeli ülkelerdeydi. 

Bir gün yine kaldığı yetimhanenin penceresinden dışarıyı izliyordu. Dışarıda bir telaş havası vardı. Bunun sebebi asit yağmurlarıydı. Artık dünyada çok fazla oluyordu fakat uzamanlar bu seferkinin asidik derecesinin daha fazla olduğunu açıklamışlardı. İnsanları uyarmışlardı. Lily ise dışarıdakilere kıyasla hiç telaş etmiyordu. Bunun nedenini kendisi de bilmiyordu. Onun daima içinde bir ışık vardı. Ve o ışığı hiç söndürmeyeceğim diyordu kendi kendine. 

İnsanların kimileri dışarıda yakalanmıştı yağmura. Hemen dükkanlara, telefon kulübelerine, binaların girişlerine kısacası onları yağmurdan koruyabilecek her yere doluşmuşlardı. Lily kendi kendine bu dünyanın nasıl bu hale geldiğini düşünüyordu. İnsanlar ne yapmışlardı. Hiç mi gelecek nesilleri düşünmemişlerdi? Kendi çocuklarının hayatlarını hiç mi önemsememişlerdi? Göz göre göre dünyanın hastalanmasına göz yummuşlardı. O bu düşüncelere dalmışken arkadan bir ses geldi,

- Lily doğru yemekhaneye! 2 haftada bir ziyafet oluyor biliyorsun. Hadi kızım çabuk ol.

Gelen Bayan Betty olmalıydı. Lily,

- Tamam Bayan Betty. Hemen geliyorum.

 Lily yemek olayını dert etmiyordu. Çünkü çoğunlukla yemeğini bitiremezdi.  Kalanları alıp dolabına koyardı. Eğer acıkırsa gece yiyordu -ki bu yasaktı- eğer uzun süre dayanabilecek bir şeyse zor durumlar için saklıyordu.  Geçen günden ne kalmış diye dolabına yöneldi. Dolabının kapağını açtı ve yemeklerini sakladığı yere baktı. Bir tane zeole . ( Zeole, Dünyanın halinin kötüye gittiğini fark eden bazı bilim insanlarının bulduğu bir çeşit meyveydi. İçinde bir sürü vitamin vardı. Ve insanı üç gün boyunca tok tutuyordu.) Lily zeoleyi görünce sevindi. Dolabının kapağını tam kapatacakken zeolenin orta kısmının yenmiş olduğunu fark etti. Eline aldı. Gerçekten de yenmişti. Meyvesini koyduğu yere bakınca uyuyan bir varlık gördü. Periye benziyordu. İlk başta gözlerinin ona oyun oynadığını sandı. Dolabın kapağını açıp kapattı. Hiç bir değişiklik olmamıştı.  İster istemez çığlık attı. Lily'nin sesinden korkan perimsi şey uyandı ve,

- Aaay! Ne bağırıyorsun! Yoksa sen sen...

-Lily iyi misin kızım?

Gelen Bayan Betty olmalıydı. Kendini hemen toplamaya çalıştı. Ayak sesleri giderek yaklaşıyordu. Lily hemen dolaba yöneldi. Perimsi şey masum bir gülümsemeyle ona bakıyordu.  Periyi ifşa etmemek için Bayan Betty'ye,

- Evet Efendim. Ben sadece üniformalarımı bulamadım, dedi Lily

Bu sırada Bayan Betty yatakhanenin kapısına gelmişti.

-Hmmm! Ama sanırım üniformaların üzerinde tatlım. 

Lily üzerine baktı. Gerçekten de üniformaları üzerindeydi. Nasıl böyle bir hata yapardı. Salak Lily, dedi kendi kendine. 

- Iııı... şey... Unutmuşum efendim, saçlarımı düzeltip hemen geliyorum. 

Bayan Betty aldığı cevaptan memnun bir şekilde odayı terk etti. Lily vakit kaybetmeden dolabına baktı. Perimsi şey yoktu. Onun yerine tuhaf, altın sarısı, ortasında kırmızı bir yer olan demirden yapılmış bir tılsım buldu. Tılsımı inceledi. Lily şaşkınlığını bastırarak onu gizledi ve yemekhaneye gitti.

LİLY STEPHENS ve TILSIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin