İşten izin almıştı. Dönmek istemediği sokaklardan, ona ölümüne yanlış gelen nedenlerin üstüne basa basa geçiyordu. Yanda gördüğü esnafa kafasını eğdi. Bu adam gerektiğinde bir somon ekmeği fazla görmedi, dedi iç sesi. Karşısındaki adam da ona geri selam verip ellerini birbirine sürterek fırının içine geri döndü.
Telefonla konuşmalıydı, durumlardan bir haber yaşadığını düşünürdü hep. Her şey insanların gözünde onun kontrolündeydi, ama ona göre kontrolünde olan şeylerden bir haberdi.
"O sen misin?" dedi simasını bildiği ama adını hatırlamak, işitmek istemediği adam karşıdan gelirken. İş çıkışının 30 metre ilerisindeki işletmesinin karşısındaki telefon kulübesinin yanında duruyordu. Üzerine atılmış kabanı, cilalı ayakkabıları, ağzındaki piposu annesinin anlattığı gibiydi. Küstah, dedi içinden.
"Kim miyim?" gözlerini yerden çok çekmedi adam, uçları yıpranmış ayakkabılarına baktı. Takım elbise bir insanda bu kadar ucuz durur dedi kendi kendine. Aşağılamayı severdi kendini, belki toplumu diye bağrına bastığı değerleri ona yapmasaydı sevmeyecekti. Buna rağmen elindeki eldiveni tokalaşırken çıkarmadı, ceketini iliklemedi karşısındaki adamın önünde.
"Bayan Minerva'nın oğlu sen misin?" adam ayakkabılarından çekti bu sefer başını, insanların adlandırdığı saygı buysa, sıfatlardan etkilenen saygıyı bu adama göstermeyecekti. Kafasını salladı dümdüz bir ifadeyle, öz davranışlarını bu adama kaptırsa da mimiklerini kaptırmak istemedi, kendine tembihledi. Adam hakkında düşünme, gülme, anca dümdüz bir ifadeden doğan tavır onların olmayan suçluluk duygusuna göz kırpabilir.
Piposunu dudaklarının altında bir kez daha patlattı ve adama doğru üfledi. Her sigara kokusu duyduğunda gözleri yaşarır boğazı acırdı adamın, annesi mi anlatmıştı? Biliyor olmayı, dedi bu sefer, acılarımı biliyor, ya zaaflarımı? Yaptıklarına bakılırsa bu bedende, ruh diye ikimizi taşınıyoruz. O kadar tanıyor beni, tanımasa keşke. Bu bedendeki ruh, diye mırıldandı iç sesi, kendi sırlarını başkalarının beyninde taşıyor. Ah, dedi. Ah anne, ilk defa ağzının kopmasını istedim. Keşke anlatmasaydın.
"Siz de Bay Holiston olmalısınız" Bay Holiston pipolu dudaklarının yanını kıvırdı adama karşı. Kıkırdadı küçücük bir çocuğun küstahça tavrıyla.
"O koca annene söyle, teklifim hala geçerli evlat. Yoksa kurtulamaz ordan. Ha diyelim ki kurtuldu" elini adama doğru tuttu. "Sen John, sen eğer kurtulursa mezarına gidersin."
"Bay Holiston, küstahlık yapmak istemem efendim. Siz benim üstümsünüz. Ama azıcık olsa annemi biliyorsam, zaten şu an onun için olabilecek en büyük mezara gidiyorum."
Holiston duyduklarına bozuldu. John buna şaşırmıştı, anlamasını beklemeyecek kadar alçakta görüyordu onu. "Deney yapmayacak evlat. Bana karşı çıkmayacak. Düzenim sürekliliği arttırır, herkes birdir bizim yönetimimde. Kadınsa evinde çocuğunun yanındadır. O ise birliğe karşı çıktı, o farklı olanın peşinden gitti. Cadı biriyle evlenmeyi göze alan benim, evlat. Asıl fedakarlığı ben yapıyorum. Bu kasaba bensiz, annen aşksız yaşayamaz. O yaşlı cadı yeterince bana karşı geldi. Cezasını insaflı verdim."
John duyduklarına inanamadı. Ama yüzünde mimik oynatmadı. Tek bir şey okumasını istemedi karşısındaki adamın, tek bir şey okuduğu anda o pislik ahıra yollardı onu da. Herkes birdir dedi, dedi iç sesi.
Merak etti, yaptığı kötülüğü iyilik olarak mı görüyor yoksa kötülüklerini göremeyecek kadar kendisini de mi kör etmiş?
John kısaca kafasını salladı. Adamın yanından geçerken nefesini tuttu. Pahalı parfüm kokardı her eve geldiğinde annesi bu adamın yanından. Pahalı parfüm ve sigara, diye düzeltti kendi kendini. "Arada amirliğe gel, büromu gör John. Odam sana yeni bir dünya tanıtacaktır. Annen severdi." Holiston yüz ifadesini değiştirmeden işletmeye girdi.
Pislik herif, dedi iç sesi. Bu dönemin en saçma yanı, sırf cinsiyet üzerinden cinsellik. Pislik herif, fahişelerde bul aradığını. Ne de olsa bizden alt katmanda bir tek onlar var. Kafasını salladı sessizce kendine. Haklılığını ona söyleyen tek kişinin kendi olması bazen canını sıkıyordu. Sonra kendine geldi, para kazanmaya çalışmak ahlaksızlık değildi. Günümüz şartlarında yiyecek ekmek zor bulunuyor John, diye tembihledi kendini. Herkes insan.