prolouge

458 27 36
                                    


Yine duramayıp yeni bir kurgu yazmaya başladım. Bir anda geldi aklıma, devam eder miyim bilinmez.. yine de güzel yorumlarınız ve oylarınızı bekliyorum..
Keyifli okumalar ❤️

°°°

Akşamüstü, içimde oluşan bu sıkıntıyı görmezden gelmeyi denesem bile başarısız olmuş, elimdeki kahve fincanı ile kendimi bahçeye zorlukla atabilmiştim. Tam üç gündür, kalbimin üzerinde gittikçe büyüyen bir his var. Her kadında olduğu gibi, beni de pençesine alan o şüphe. İhtimal vermesem bile, erkekler böyleydi. Siz elinizden gelenin en iyisini bile yapsanız kocanız sizden daha genç ve muhtemelen yatakta asla cüret edemeyeceğiniz fantezileri gerçekleştiren o kadınlardan birine kapılıp gidiyordu işte.

Bu düşünce elimdeki kahve fincanını daha sıkı kavrayıp, sarsılmama neden oldu. İşin kötüsü o yapmaz diyemiyordum,yapabilirdi. Hangi erkek yirmi birinci yüzyılda karısını aldatmıyordu ki? Etrafları, barbie koleksiyonundan fırlamış kadar mükemmel onca kadın kaynıyorken üstelik. Kendimi acınası bir şekilde, bunun aşk evliliği olmadığına ikna edip üzülmemeyi denemek fiyaskodan başka bir şey olamazdı bu yüzden. Doyumsuz bir erkekle, ömrünü çürütmeye mahkum bir zavallıydım.

Telefonumdan yükselen melodiyle beraber bahçe koltuğuna oturup düşüncelerimden arınmayı denedim ve gelen aramayı yanıtladım. Arada sırada yaptığımız ufak konuşmaların bu sıra çoğaldığını farketmek, beni geriyordu. Bir kaç saniyelik sessizlik sonrasında "Efendim?" diyebilmiştim zorlukla.

"Nasılsın?"

Onun sesi duymak, kalbimi binbir parçaya bölerken, aynı zamanda iyileştiriyordu. Böyle bir etkiye nasıl sahip olabilirdi ki? Gülümsemeyi denedim ancak zordu.

"Boşanıyorum, yani.. sence?" sözlerin dudaklarımdan bu kadar keskin çıkmasını istemesem bile, çıkıverdi. Telefonun diğer ucunda bir kaç hışırtı sesi ve ardından adımladığını duyduğumda dudaklarımı dişledim. Çok geçmeden, rüzgarın uğuldaması onunda dışarıya çıktığını gösteriyordu bana. Yerimde duramayıp, ayaklandım bende. Kahvemden bir yudum aldığım sırada umursamaz sesini işitmiştim.

"İyi olmalısın, bu evlilik size göre değildi zaten."

Sözleri içimde, bana acıyan yanıma göz kırpıyormuş gibi hissettirdi. Böyle zamanlarda, gerçeklerin suratıma tokat misali çarpması canımı yakıyordu.

Nefesimi titrekçe verdikten sonra "Biliyor muydun?" dedim. Tereddüt bile etmeden "Hangisini?" dediğinde kalbim tekledi.

Hangisi..

Tanrım.

Yutkunup, parmağım üzerinde parıldayan koşa taşa baktım. Sikeyim, beni kaç tanesiyle aldatmıştı? Başka bir zamanda olsam, belki de bunu umursamazdım, telefonun diğer ucunda o olmasa mesela. Bildiği şeyleri, benden saklamasından nefret ediyorum.

"Boşanma kararımızdan öncesi de mi var?" diye sordum istemsiz göz pınarlarıma gözyaşlarım doluşurken. Onları savmak adına, baş parmağımı bastırmıştım.

"Jennie." diye soluduğunda çakmak sesini duymuş, ardından sigara dumanını üflediğini tahmin ederek derin bir soluk verişini dinlemiştim. "Biliyorsun, mecburen evlendiniz..yani..bilirsin işte özgür bir ruhu vardı hep."

"Onu da ruhunu da sikeyim." diye mırıldandım cümlesi biter bitmez. Küfür edişime ortamı yumuşatmak adına güldüğünde, yüzümde tek bir mimik bile kıpırdamamıştı. Kendimi toparlamak adına bir kaç yudum daha kahve içtim ancak bardağa kısa bir baktıktan sonra kahveden daha sert bir şeylere ihtiyacım olduğunu anlamam uzun sürmedi.

marriage story•malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin