I

1.7K 123 27
                                    

"Hey, beni aramayı kes. Sen benim ruh eşim değilsin, ama Wonhee öyle. Ve bizimle uğraşarak onu incitiyorsun. Dur artık, tamam mı? Sadece kendini harcıyorsun."

"Ama, ben-"

"Görüşürüz Minho."

"Hadi güzel kardeşim, kendine işkence etme. Dışarıda bir yerlerde ruh eşin seni bekliyor. Sence sahte bir sevginin arkasında ağlayan biriyle beraber olmak ister miydi?"

"Sahte değil bu! Onu seviyorum. Ruh eşi şeyini sikeyim, umurumda değil. Chansoo'dan başkasını sevmeyeceğim."

(içimdeki army'e selam)

"Hep böyle derler," Jack öfledi. "Ruh eşinle bir kere tanıştın mı, Chansoo kötü bir anıdan ibaret olacak."

"He tabi," Minho gücenmişliğiyle ayağa kalktı, sinirle oradan ayrıldı.

Jack ne diyeceğini bilemedi. Hayatının aşkı, ana okulundan beri en yakın arkadaşı olan oğlan ruh eşi olmuştu. Bunun nasıl bir şey olduğunu bilme şansı yoktu. Tüm sevgini, seni başkası için bırakan birine vermek. Minho ihanete uğramıştı, terk edilmişti. Hayatı artık bir anlam ifade etmiyordu.

18. doğum günü gelmek üzereydi. "Jung Chansoo'nun" vücudunda belirmesini her gün dilemediğini söylese, yalan söylemiş olurdu.

Eğer olur da, Chansoo geri gelir, Wonhee'yi terk ederse kötü birisi olurdu.

Ama bundan başka bir şey düşünemiyordu. Artık öyle bir noktaya gelmişti ki uyku tutmuyordu, yiyemiyordu ya da okulda odaklanamıyordu.

Doğum günü yaklaştıkça, daha çok geriliyordu ve etrafındaki herkes bunun farkındaydı.

"Jack'in seninle  konuşmaya çalıştığını duydum, sıra bende," Chan öğle yemeğinde gidip yanına oturdu.

Minho çin çubuklarını eline aldı, pilavını deşeleyip tepsinin dışına atıyordu, iştahı yoktu.

"Duymak istemiyorum," omuzlarını silkti, en iyi arkadaşıyla bile göz teması kurmuyordu.

"İçindeki depresif orospuya söyle başka zaman gelsin, şimdi beni dinleyeceksin," Chan iki omzunu tutup onu kendine döndürdü, suratlarını olabildiğince birbirine yaklaştırdı. 
"Senin için endişeleniyoruz. Kendine hiç iyi bakmıyorsun."

Minho dudaklarını ısırıp aşağı baktı, Chan'ın babacıl hissiyatını görmezden geliyordu. İçindeki acı  katlanılamazdı, ağırdı, omuzlarında bir yüktü.

"Ağlamak istersen ağlayabilirsin, benden saklamana gerek yok."

"Okuldayız."

"Kimsenin umrunda değiliz, dök içini."

Öyle yaptı. Chan'ın omzuna dayanarak, hıçkıra hıçkıra ağladı.

"Neden beni sevmiyor ki?" hıçkırdı. "Neden?"

"Yapabileceğin bir şey yok dostum. Zor, biliyorum, ama inan bana, sadece kafan karışık. Ruh eşinle tanıştığında, her şey daha iyi olacak-"

"Anlamada sıkıntın mı var?! Onunla tanışmak falan istemiyorum! O şeyden nefret ediyorum!" Minho gözyaşları akarken, Chan'a birkaç defa vurdu.

Acımıştı, ama Chan dayandı, sabırla kendisine vurmasına izin verdi.

Minho sonunda durduğunda, tüm enerjisini kaybetmişti. Yorgundu, ağlamak için bile.

"Minho. Seni öz kardeşim gibi seviyorum. Seni böyle görmek canımı yakıyor. Neden varlığını unutmak isteyen biri için zamanını harcıyorsun?"

"Çünkü o yaşamak istememin tek sebebi."


-🍓

𝐖𝐡𝐲 𝐇𝐢𝐦 // 𝐌𝐢𝐧𝐬𝐮𝐧𝐠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin