XVI

1.2K 129 96
                                    


Özür dilerim.

Hastaneler. Birçok insanın nefret ettiği yer. Ağlayanların, acı içinde kıvranan insanların sesleri. Korku dolu bir yerdi.

Bembeyaz zeminler, duvarlar; doktorlar ve hemşireler düz bir ifadeyle etrafta yürüyor, sanırsınız duygularını kaybetmişlerdi. 

Minho banklardan birine oturmuş korku ve gerginlik içinde titrerken Jisung'ın ameliyat edildiği yerin kapısıyla bakışıyordu.

Sonsuz gibi hissettiriyordu, kötü düşünceler ve senaryolar beyninde dolanıyordu. Onları durdurmaya çalıştı, ama bu zordu.

Dövmesine ara ara bakarak en korktuğu şeyin gerçekleşmediğinden emin oluyordu.

Çok acımamıştı, uyuşuk bir his veriyordu, bir süre önce hissettiği bütün acı onu tüketmişti ama uyuyamazdı. Jisung için ayakta kalmalıydı.

Kapı bir anda açıldı, beyaz kıyafetli uzun figür yüzünden okunamayan bir ifadeyle dışarı çıktı.

''O- o nasıl ?''

''Elimizden geleni yaptık,'' dedi doktor. ''Üzgünüm.''

Minho yutkundu, dediğini algılamaya çalıştı. Nefesi kesilmiş gibiydi, bir anlığına başı döndü ve yere çöktü.

Bileğine doğru baktı, gözleri fal taşı olmuştu. Dövmeden hiçbir iz yok, sadece günler önceki kesiklerinin yaraları vardı.

''Hayır... hayır..'' hıçkırdı. ''Bu olamaz... Bana yalan söylüyorsun.''

Doktor sadece başını eğdi. Sessizdi. Onca yıla rağmen insanların tepkilerine alışamamıştı.

Aileleri, ruh eşlerini sevdikleri ölünce acı içinde görmeye.

''Zamanımız hiç olmadı. Yeterli zamanım olmadı !'' oğlan bağırdı.

''Minho, hey, Minho.'' Yukarı baktı, gözyaşlarının arasında Hyunjoon'un üzgün yüzünü gördü. ''Uyan.''

''N-ne?''

''Uyan!''

Sırtını dikleştirdi, maraton koşmuş gibi nefes nefeseydi, şakaklarından terler akıyordu.

Şok içinde etrafına baktı. Hastane odasındaydı, yatağın yanında bir sandalyede oturuyordu. Jisung oradaydı, uzanıyordu, gözleri kapalı.

Hala biraz soluktu, ruhsuz duruyordu, ama yaşıyordu. İyi olacaktı. Ve dövmesi, siyah mürekkebi ve güzel yazısıyla yerindeydi.

''Minho? Seni uyandırdım üzgünüm.''

Hyunjoon'un sesiyle sıçramıştı, siyah saçlı yanında durdu, yorgun gözüküyordu, ama iyi bir ruh halindeydi.

''Sıkıntı değil...'' yanıtladı, kabustan dolayı hala sakinleşememişti.

''Seninle konuşmak istedim... Ruh eşi meselesi hakkında.''

Minho iç çekti, ama kafa salladı. Jisung'un elini tuttu ve avucunun arkasını okşadı.

''Onun baygın olduğu iki gün boyunca ben... Bir sürü şeyin farkına vardım.''

''Ne gibi şeyler?''

''Bunların hepsini bir rekabet olarak görüyordum... Ben aptal ve kördüm ve... Jisung'ın seni sevdiğini fark edemedim. O seni  sonsuza dek sevecek.'' 

Minho gülümsedi, önündeki genç oğlana baktı. Jisung'ın elini kendine yaklaştırıp hafifçe öptü. 

''Senin ruh eşin olmadığından emin olamayız.'' diye fısıldadı, gözyaşları yine yanaklarından süzülüyordu.

''Oh, olmadığından kesinlikle eminim.'' Hyunjoon kıkırdadı, biraz kırgınlık vardı sesinde.

''Nasıl?''

Diğer oğlan tişörtünün düğmelerini açtı köprücük kemiklerini ortaya çıkardı. ''Han Jisung'' hala yazılıydı, ama farklı gözüküyordu. Soluyordu, siyah mürekkep griye dönmüştü.

''Birkaç güne yok olacaktır, eminim.''

Minho tuttuğundan haberi olmadığı nefesini bıraktı. Rahatlamıştı, fazlasıyla.

''Peki sen iyi misin?''

Siyah saçlı onayladı. ''Uzun zamandır ruh eşimi arıyordum... Bir süre daha beklemekten zarar gelmez.''

Küçük sızlanma sesleri odayı doldurdu, iki oğlan da yüzünü baygın olan küçüğe çevirmişti. Kaşlarını çatıyor, gözleri titreşiyordu.

''Hemşireyi çağırayım ben,'' Hyunjoon konuştu ve odadan çıktı.

''Hey Jisung,'' Minho fısıldadı, küçüğün yüzünü elleri arasına aldı. ''İyi durumdasın.''

Jisung'ın birkaç saniyeye ihtiyacı vardı, anılarını hatırlayıp kendine gelmesi için. Bir adam, bıçaklanması, Minho'nun söyledikleri ve yaptığı.

''Ben de seni seviyorum.''

·

''Jisung öbürleri bana inanmıyor ama bak diyorum kolyem kayboldu ve bu sefer Jack yememiş.'' Felix hiç bozuntuya vermeden anlatırken hala yaralı olan çocuk ona inanıyormuş gibi yapmaya mükemmel bir çaba harcıyordu. 

Avusturalyalının arkasında duran Changbin sessizce kıkırdarken, Jisung'a 'kayıp' olan kolyeyi gösterdi ve  hemen cebine koyup eliyle söylememesi için işaret etti.

''Sence kim almıştır?'' Hyunjin sordu, gülmemek için kendini zor tutuyordu.

''Tabiki bir hayalet.'' Felix normal karşılanan bir durummuş gibi söyledi ''Ben demiyor muyum okulumuz-''

''Şu lanetli saçmalıklarını bırak artık Felix.''  Seungmin gözlerini devirip telefonuyla uğraşmaya döndü.

Minho hastane odasının bir köşesinde yaslanmış, onları gülümseyerek izliyordu. 

''Selam, nasıl gidiyor ?'' Chan oğlana yaklaştı ve yanında durdu.

''Selam hyung... Jack nerede?''

''Jisung'a peluş almak istedi. Birazdan burada olur.''

Koyu saçlı olan cevap olarak kafasını salladı.

''Sizin aşk üçgeninizde durum ne ?'' Chan devam etti.

''Hyunjoon siz gelmeden önce buradaydı ve biz konuştuk. Üçümüz de Hyunjoon'un Jisung için doğru kişi olmadığına karar verdik.

''Sonunda!... Yani, yazık Hyunjoon'a''

Chan yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamadı. Bunun olacağını biliyordu, olmasını ummuştu. 

İkisi de konuşmadan durdu. Arkadaşlarının Chansoo'nun dün okulda yaşanan şeyleri anlatırken gülüşmelereni izlediler.

Minho daha çok Jisung'ı izliyordu.

Sonsuza kadar derisinde kazılı kalacak ismin sahibini,

Sonsuza kadar seveceği oğlanı..

''Chan?''

''Efendim?''

''Yaşamak için yeni bir sebep buldum.''

\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\

-Son-

-🍞


𝐖𝐡𝐲 𝐇𝐢𝐦 // 𝐌𝐢𝐧𝐬𝐮𝐧𝐠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin