Hasan okuldan aldığı iki küçük yeğeni ile eve doğru gitmektedir. Yeğenleri bu çok yorucu günün ardından arabanın arka koltuğunda uyuya kalır. Hasan 'ın bir eli arabanın direksiyonu tutuyor, öteki eli ise yudumladığı kahveyi. Gözleri hafiften kapanmaya başlıyor, yorgunluk çöküyor üzerine. Trafik lambası yeşili gösteriyor. Şehrin kalabalık olması sonucu oluşan bu yoğun trafik birer birer dağılmaya başlıyor. Arabanın tekerlekleri dönüyor, arabanın camından bakıldığında görünen objeler hareket edermişçesine geride kalıyor, rüzgar esiyor, kornalar çalınıp yoğun trafiğe inat bağırılıyor ve Hasan bir şekilde eve ulaşmayı başarıyor. Hasan evin kapısına doğru yönelir ve zili çalar. Hasan, sevgili kardeşi Dide ile selamlaşıp hal hatır sorduktan sonra içeri girer. Hasan yemeğini yiyip yıkandıktan sonra koltukta televizyon izlerken uyuya kalır.
Hasan gözlerini açtığında kendisini bambaşka bir yerde bulur. Zifiri karanlığın bilmem neresinde yanan ışığın altında duran bir sandalye ve bir masa görmektedir. "Rüyada mıyım yoksa? Her ne kadar rüya olsa da bu alem, hiçbir zaman bilemeyeceğim yaşantımın ne kadar ve ne ölçüde gerçek olduğunu! Çıkarın beni buradan, gecemi gündüze katmak istiyorum, çünkü çok uykum ve fazladan mesaim var yarın!" O sırada sandalyede oturan, kim olduğu belirsiz takım elbiseli bir bay Hasan 'a sırıtarak bakmaktadır. "Ölüme kurban bir kişi daha! Götür şunu kendinle birlikte ve sorgulama da içindekinin ne olduğunu! Sana mutluluğun anahtarını verecektir, yan etkileri ile birlikte! Bu kral suyu ile şenlendir duygularını, çık şu bilmek ile bilmemek arasındaki ince çizgiden! Kanatlandır cılız ayaklarını o 'dar geçide' doğru, ayaklarını yerden kes ve hisset bir melek olmanın nasıl bir şey olduğunu! Hisset içinde kalan gençlik duygusunu, beyninin ve kuyruk sokumunun potansiyel gücü beraberinde!" Bay elindeki karışımı Hasan 'a uzatır. "Yarasın!" Hasan karışımı kendisine enjekte ettikten sonra zeminin yavaş yavaş ayaklarının altından kayıverdiği hissine kapılır. Bir anlığına kendisini boşluğa, zifiri karanlığa doğru düştüğünü, göz bebeklerinin istemsizce sağa sola doğru hızlı bir şekilde hareket ettiğini, kalbinin kendisini bükerek daha da yumrulaştığını ve uzuvlarının tek bir yerde toplanıp bir olduklarını hisseder. Aniden parlak bir ışık belirir, aydınlanır, şiddetlenir, karanlığı yener ve rüya biter...
Dide cenazeden ayrılıp arabasına doğru yol almaktadır. O sırada bir akrabası ile karşılaşır. "Başınız sağolsun kızım, kaybınız için çok üzgünüm! Hasan 'ın böyle bir eşekliğe kalkışacağını kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Sahi; sıradan, tasasız bir hayatı vardı, neden böyle bir şeye kalkıştı ki, bilmiyor muydu vücudunun mutluluğu kaldıramayacağını? " Dide iç çektikten sonra cevap verir "Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştı, dibe vurmuştu ve umutsuzdu. Ve bir sabah onu ilk kez gülümserken görmüştüm, içten bir gülümsemeydi takındığı. Fakat bu gülümseme, geçen her anda daha da ürkütüp kaygılaştırmıştı karşısındaki insanı. Suyun kanla karıştığını biliyordum, fakat ilerisini, sonrasını göremiyordum kendi gözlerimle! (Ağlamaya başlar) Ve bu hatam ve dikkatsizliğim yüzünden tanıklık ettim toprağa gömülüşüne!" Akraba Dide 'nin yanından ayrılır ve kendisi ile baş başa bırakır. O sırada Dide dizlerinin üstüne çöker ve daha çok ağlamaya başlar, ağlamalarına hıçkırıkları da katılır. "Aynı sularda yüzmek ve boğuşmak güzeldi seninle birlikte, benim biricik kardeşim. Cennetten aşırdığımız elmaları birbirimizin ağzına tıkıştırırken ne çok gülerdik; şeytan ve bu dünyaya yaydığı kötülükler bize yerkürede bile umudun olabileceğini düşündürürdü, yarını düşündüğümüz her zaman. Düşmüştük birbirimize, şeker katabilmek için dertlerimize tatlı dillerimizle ve narin vücutlarımızla. Bir doğru parçasına dönüşmüştü kucaklaştığımız her an, bir üçgen oluşturmak için giremezdi kimse arasına. Bunu kocam da biliyordu, kıskançlığından göç etti uzaklara bizi ve çocukları bırakıp. Fakat sen benimle kaldın, ben ve çocuklarımla yürüdün tereddüt etmeden ölüme doğru. Ve feda ettin kendini bizim için. Her ne kadar yetinmekte zorlansan da bugüne kadar yaptıklarından, ben her zaman memnun olmuşumdur şeytanları Türkiye 'ye kadar getirmenden ve satmandan o pis "Şeytan sidiği"ni, her ne kadar aklım tereddüt ettiyse de. Refah seviyesinin ötesine çıkmayı başardın be kardeşim ve zirvede bırakıverdin! Bize miras kalan, sana olan özlemimiz ve kazandığın paradır! Fakat seni unutmam gerekecek, bunları güvenle saklayabilmek için. Kara para olduğunu anlarlarsa bırakmazlar yakamızı! O halde gidiyorum buradan bir daha gelmemek üzere, sevgiyle yarattığımız doğru parçasının dirilmesi dileğiyle!" Dide yerden kalkar, arabasına biner ve oradan uzaklaşır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Refahın Ötesinde
Short StorySıradan, asgari ücret için hayatının çoğu kısmını monoton bir iş hayatına adamış bir adam bunlardan sıkılıp daha fazlası için farklı yöntemlere başvurur...