Cinayet Masası Müdürlüğü. Koridorları. Koyu giri yer döşemeleri. Zemine tutturulmuş elektrik kabloları. Eğik tavanlı ofisleri. Asla ilgimi çeken bir yer olmamıştır. Sadece hiçbir özelliği olmayan korunaklı bir mekandı benim için. Üstelik dikkatimi çekecek ne tütün ne de ter kokusu vardı burda.
Bununla birlikte içeriye, insanın midesini kaldıran bir nem kokusu hakimdi, bu beni hep rahatsız etmişti, kendimi canlı bir organizmanın içinde dolaşıyormuş gibi hissediyordum, kokuşmuş bir organizmanın...
Aralık kapılarda, insanaların ikircikli bakışlarını yakalıyordum; herkesin olaydan haberi vardı. Ne Luc hakkında konuşmak ne de mesleğimizin sorunlarıyla ilgili sıradan sözleri duymak istediğimden adımlarımı hızlandırdım. Evrak kutuma bırakılmış kağıtları aldım ve ofisimin kapısını kapattım.
İnsanların bakışları olayların gelişimi hakkında bana bir fikir vermişti. Herkes Luc'un olayıyla ilgili kendi çapında bir araştırma yapacaktı. Bir soruşturma başlatacaktı. İçişleri Araştırma Müfettişliği (IGS) adamları Luc'un hayatını kurcalamaya başlayacaktı. Kumar oynuyor muydu, borcu var mı, yasadışı bazı işlere karışmış mı, araştıracaklardı. Hiçbir sonuç alınmasa da, alışagelen sıradan bir soruşturma bazı şeyleri lekeleyecekti.
Midem bulanıyordu, uyumak istiyordum. Pardösümü çıkardım, içerisi sıcak olsa da ceketime dokunmadım. İpek astarımın verdiği rahatlık duygusunu seviyordum. Sanki ikinci tenim gibi. Koltuğuma oturdum ve ofisimi, üçüncü tenimi dikkatle inceldeim. Duvar kenarında yığın yığın dosyaların bulunduğu beş metrekare genişliğinde, penceresiz bir oda.
Evrak kutumdan aldığım dosyalara bir göz attım. Sorgu ve tanık tutanakları, şüphelilere ait ayrıntılı telefon faturaları ve banka dekontları, yargıçların bazı "talep"leri. Ayrıca: İçişleri Bakanlığı tarafından sabah akşam basılıp yollanan suç dökümlerini içeren dergiler, en önmli vakaları özetleyen telgraflar. Her zaman ki çamur banyosu. İçlerinde en önemlileri yardımcılarımın post-itler üzerine yazıp bıraktıkları ve gün içinde sonuçlanan veya açmaza giren olayların şifreli notlarıydı.
Bulantım, gitgide artıyordu. Mesajlarımı bile dinlemek istemiyordum. Ne cep telefonumdakileri ne de ssabit hattakileri. Vernay'a en yakın kentin jandarmasıyla konuşmayı tercih ettim ve Luc'un kurtarılması sırasında olay mahallinde bulunan yüzbaşıyı telefona istedim. Adam da, Svendsen'in söylediklerini teyit etti. Üzerinde ağırlıklar bulunan bir beden, acilen hastaneye götürülüş, ölümün eşiğinden dönüş.
Telefonu kapattım, ceplerimi yokladım sigaralarımı buldum. Paketten bir tane çıkardım, çakmağımı elime aldım, bir yandan düşünüyor bir yandan da bu anın her ayrıntısının tadını çıkarıyordum. Hışırtılı ve sade bir paket; havaya yayılan ve tütüne özgü o koku; parmaklarımın arasında kalan tütün taneleri. Sonra ciğerlerime kadar inen ağız dolusu duman.
Saat 18:00 olmuştu. Post-itlerde ki şifreli notları okumaya başladım. Hepsinin altında ban destek veren küçük mesajlar vardı: "Yanındayım. Franck." "Kaybedilmiş bir şey yok. Gilles." "Şimdi cesaret zamanı!. Peta." Hepsini yapıştırıldıkları yerden aldım ve kenara koydum.
Artık, günün iyi ve kötü yanlarının muhasebesini yaparak işe koyulmalıydım.
On beş gün önce, görevli bir devre arkadaşım bir cinayet hakkında bana danışmıştı: Kurban 59 yaşında, estetikçi bir kadındı, park yerinde öldürülmüştü. 16 bıçak darbesiyle. Hırsızlık yoktu, tecavüz yoktu. Ve görgü tanığı da. Soruşturmayı yöneten polisler bunun bir aşk cinayeti olduğunu söylemişler, sonra da bir sapığın işi demişlerdi; içinde bulunduklrı açmazdan çıkmak için.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTAN MÜHRÜ
Mystery / ThrillerŞeytan ın peşinden nereye kadar gidebilirsin? SENİ BEKLİYORDUM. Karanlık bir tüneldeyim.Tünelin duvarları yüzlerden oluşmuş.Acı çeken,inleyen yüzler.Tünelin ucunda kırmızı bir ışık görüyorum.Bir yürek gibi atıyor.Ben bir Işıksız'ım. IŞIKSIZLARI KORU...