"Ben kasabaya gidemem."
Yu Jin bana ufak bir bakış atıp yürümeye devam etti. Simba ikimizi de rahat bırakarak ormana geri dönmüştü. Ve biz koca kayaya tırmanmak yerine etrafından dolaşma kararı almıştık. Böylesi ikimiz için de daha iyi olmuştu.
Bu sırada Yu Jin elimi bırakmış ama yanımda yürümeye devam ediyordu. Benden tiskinmiyordu bile. Arada kafasını bana doğru çevirip gülümsüyordu. Uzun zamandır kendimi hiç normal hissetmemiştim ve bu, çok iyi gelmişti.
Ona bu ufak tepenin arkasında daha önce görmediği şeyler olduğunu söylemiştim. Yu Jin'in gözleri parlamıştı ve benimle gelmeyi kabul etmişti. Buna çok sevinmiştim. Belki de ikimiz orada sonsuza kadar yaşayabilirdik. Sadece ikimiz olurduk ve istediğimiz her şeyi yapardık. Bunu düşünmek bile beni mutlu ediyordu ama imkansız olduğunu bilmek de üzüyordu. İki farklı duyguyu aynı anda yaşıyordum.
"Neden benimle kasabaya gelemiyorsun?"
Yu Jin bir anda önümden yürümeye başlamıştı. Yüzünü tekrar görmek istiyordum. Ama yanında yürümeye başlarsam rahatsız olmasından korkuyordum. Bu yüzden onun belirlediği bu mesafeyi korudum.
Yu Jin adımlarını yavaşlattı ve yanına yaklaşmama fırsat tanıdı. Adımlarını onun adımlarına denk getirdim ve beraber yürümeye başladık. Daha önce hiç bu kadar mutlu olmuş muydum? Bunu hatırlayamıyordum. Ama şu an çok mutluydum ve bunu belli etmekten çekinmiyordum. Balık çocuk mutluydu. Onca yıldan sonra yüzü gülüyordu.
"Yu Jin ben... normal değilim."
Yu Jin bir anda durup suratıma baktı. Yine açıklama beklediği bir andı ve ben yine açıklama yapamıyordum. Ona gerçek beni gösteremezdim. O zaman benden korkardı ve ben, onu kaybetmek istemiyordum. Henüz buna hazır değildim.
"Ten... bana söylemek zorundasın. Nedenini bilmem gerekiyor. Sana yardım etmek için anlatmalısın."
Hayır Yu Jin. Sen bana yardım edemezsin. Kimse bana yardım edemez. Ben normal değilim. Ben asla normal olamayacağım. Ve sen bunu öğrendiğinde beni bırakacaksın. Buna hazır değilim Yu Jin. Seninle vedalaşmaya hazır değilim ve asla olamayacağım da.
"Ben normal bir insan değilim. Sadece bu. Bir açıklaması yok. Normal bir insan gibi kasabanızda gezemem. Beni kabul etmezler. Neden olduğunu sorma."
Yu Jin elime doğru uzandığında elimi hızlıca kendime doğru çektim. Bunun olmasına müsaade edemezdim, bana dokunmamalıydı. Az bile olsa mesafemiz yeterliydi.
"O zaman sen de kasabamıza gelme. O zaman kimseye bir açıklama yapmak zorunda olmazsın. Ben senin için ormana gelirim. Her gün seni görmeye gelirim. Ne dersin?"
Bunu yapamazsın Yu Jin. Benden sıkılırsın. Ve ben her gün senin yolunu beklerken sen bir gün gelmezsin. O zaman ne yaparım? Bunun sorumluluğunu alabilecek misin Yu Jin? Benim sonumu kendi elinle hazırlıyorsun ve ben, buna sesimi çıkaramıyorum. Kendimi tamamen sana teslim ettim.
Yu Jin yürümeye devam ettiğinde kendimi zorladım. Onunla geçireceğim çok uzun bir zamanım kalmamıştı ve bu zamanlarımı karamsarlığımla geçiremezdim. Sonuna kadar değerlendirmeliydim. Onu son ana kadar mutlu bir şekilde görmeliydim. En sonunda o gittiğinde bu anları zihnimde tekrar tekrar yaşamak için bunu yapmak zorundaydım.
"İşte geldik."
Elim ile ilerideki ufak tarlamı gösterdiğimde şaşırmışa benziyordu. İnsanlardan birkaç numara öğrenmiştim. Nasıl tarım yapılacağını birkaç yıl öncesine bilmiyordum ama onlar haberleri bile olmadan bana yardım etmişti. Bunun için onlara bir miktar minnettardım.
"Bunu sen mi yaptın?"
Yu Jin gözlerindeki parıltıları yine bana göstererek tarlama ilerledi. Bu kadar uzağa yapmamın tek sebebi buradaki toprak kendinden su barındırıyordu ve bunu insanlar bilmiyordu. Yağmurun yağmadığı bu köyde böyle bir yer hazine gibiydi. Öğrendikleri zaman toprağın elimden alınacağını biliyordum bu yüzden herkesi olabildiğince buradan uzak tutmaya çalışıyordum.
"Sen çok iyi bir çiftçisin Ten. Burası çok güzel olmuş."
Yu Jin sol elinin işaret parmağı ile ufak bir dağ çileğine dokundu. Daha tam olmamıştı ama yine de soluk bir pembeydi. Ona bir çilek yedirmek istiyordum. Benden bir hatıra gibi olacaktı bu. Belki başka zaman geldiğinde tam olgunlaşmış bir çilek getirirdim ona. Bunu düşünmek bile beni mutlu etmiş ve heyecanlandırmıştı.
Hızlıca ufak bahçemde onun için çilek aramaya başladım. Belki bunu hatırlamayacaktı belki de bu yaptığım ona çok saçma gelecekti ama bunun anlamı benim için büyüktü. Ona en kırmızı çileği bulacaktım.
"Buldum!"
Dalından toprağa doğru eğilmiş çileği nazikçe kopardım. Bunu hemen ona vermek istiyordum ama ilk önce temizlemeliydim.
Üzerimdeki eskimiş hırkama baktım. Biraz pisti ama idare ederdi. Sonuçta su yoktu ve ben ağaç tepelerinde, yerlerde yatıyordum. Yıkanamıyordum.
Bir anda kafamı delip geçen düşünce ile donup kaldım. Ben yıkanmıyordum. Yani pis kokuyordum. Ve bu kokuyu Yu Jin'in de aldığına emindim. Ne büyük rezillikti bu.
Hızlıca kendimi kokladım ama bir koku alamıyordum. Ne yapmam gerektiğinden emin değildim ama bu şekilde onun karşısına çıkmaktan utanmıştım. Yüzümün kızarmaya başladığını biliyordum, sıcaklık basmıştı bir anda.
"Ne yapıyorsun?"
Bir anda arkamdan gelen ses ile yerimden sıçramış ve kalçamın üstüne düşmüştüm. Ne zamandan beri arkamdaydı? Beni mi izliyordu? Yaptıklarımı görmüş müydü?
"Ben şey..."
Mantıklı bir şeyler düşünüyordum ama beynim durmuştu. Ne demeliydim? Kendimi bu rezillikten nasıl kurtaracaktım?
Yu Jin elimde tuttuğum çileği görünce gözleri tekrar parlamıştı. İstediğini bu kadar belli eden bir insan görmemiştim. İnsanlar gerçekten ne istediklerini insanlara göstermek yerine kendine saklıyordu. Ama Yu Jin tertemizdi. Yüzünden her şey okunuyordu. Bunu daha da çok seviyordum. Onunla her şey çok berraktı.
"Evet."
Elimde tuttuğum çileği nazikçe ona uzattığımda o da nazikçe aldı. Sanki çok değerliymiş gibi davranıyordu. Bu beni daha da utandırdı. Benim yaptıklarımı övüyor ve onlara zarar vermiyordu. Ondan ayrılmayı bu yüzden hiç istemiyordum.
Birkaç kez üzerine üfleyip sildi ve bir ısırık aldı. Yüzündeki gülümseme genişlemişti. Tadını beğenmişe benziyordu ve bu beni fazlasıyla mutlu etmişti.
"Çok güzel! Sen de denemelisin."
Isırdığı çileği bana uzattığında itiraz etmek için hazırdım ama bana bakışları her şeyi alt üst ediyordu.
Yavaşça çileği elinden aldım ve ısırdım. Gerçekten lezzetliydi. Kendimle gurur duymuştum.
Yanağımda hissettiğim sıcaklık ile çiğnediğim lokmam boğazıma takılmıştı. Öksürmemek için zor duruyordum. Bu da neydi böyle? Yu Jin ne yapıyordu bana?
Yavaşça kafamı sola çevirdiğimde bu sefer sıcaklığı dudaklarımda hissetmiştim. Ama bu sıcaklık sadece 1 saniye sürmüştü. Peki bu sıcaklık neyin sıcaklığıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No witness| ten
Fanfiction"Kimsenin görmemesi gereken bir çocuğum ben. Ama neden senin beni sürekli görmeni istiyorum?" © 2020 | readerlittlewitch / rlwitch