years ago, when i was younger

35 5 8
                                    

saat 5.12yi gösterirken jimin gözlerini ovuşturarak uyandı. boğazındaki kuruluk rahatsız edici derecede fazlaydı. gözlerini kırpıştırarak doğruldu ve su içmek için mutfağa doğru yürüdü. beyaz ışığın gözlerini acıtmasına izin vererek dolaba ilerledi. en sevdiği bardağını ve dolaptan aldığı su şişesini masaya koydu, ardından masanın yanındaki koltuğa bağdaş kurarak oturdu. içerisi bir yaz günü kadar sıcaktı, ayrıca kalın yorganı sebebiyle de terlemişti.

yanındaki perdeyi çekti ve günlerdir durmayan yağmuru izledi bir süre. kış yavaş yavaş geliyordu, sonbaharın esintileri yerini soğuğa bırakmaya başlamıştı. tam 12 yıldır kıştan nefret ederdi jimin.

üstüne gelen duvarlar ve kendisini boğan bu küçük evin içinde kocaman bir nefes aldı, sanki kullanılabilir tüm havayı yutmuş gibiydi. bu sersemlik halini saatin geç olmasına verdi. bardağına doldurduğu sudan bir yudum aldı. biraz önce, bir damla suya bile muhtaç kurumuş çöl toprağından farksızken şimdi yağmur ormanlarında, nefret ettiği o yağmurun altında ıpıslak olmuş gibi hissediyordu.

birkaç gündür kendindeki bu saçma davranışlara anlam veremiyordu zaten. depresyona girmiş değildi, en azından yakın zamanda girmemişti. 12 yıldır bir depresyon halindeydi fakat son günlerde olanların bununla bir alakası yoktu.

bardağını ve su şişesini masanın üstünde bırakarak ayaklandı ve salona geçti. mutfağın ışığını kapatmaya gerek duymamıştı, belki de baş ağrısı sebebiyle açık kaldığını fark etmemişti. düşünceleri bedenini ele geçirirken bir süre dışarıda gezdirdi gözlerini.

yaklaşık 10-15 dakika kadar boş boş bakındı gözleri. şu an baktığı yeri görmüyordu, zaten görse de pek umurunda değildi. aklı 12 yıl önceye kayarken açtığı şarkıyı fark etmemişti bile. fairytale... eşi ile ilk dansını bu şarkıda etmişti, daha doğrusu eski eşiyle.

bir titreme geldi jimin'e. 12 yıl öncesine dönmek ve olanları hatırlamak ona yalnızca acı verecekti, biliyordu. yine de kendisine karşı koyamadı. onun olduğu tek bir anı bile yeniden hissetmeye muhtaçtı. yıllar geçtikçe azalacağını düşündüğü aşkı onu yanıltmış, içindeki vicdan azabı ve suçlulukla beraber büyümüştü.

ölüp ölmediğini bile öğrenemeyecek kadar korkak birisi için fazla cesur sözlerdi bunlar. 12 yıl boyunca hep bu düşüncelerden kaçtı, herkesle iletişimini kesti, dışarı bir adım dahi atmadı, kimseyle bir kelime konuşmadı. yıllardır ağzını sadece bir şeyler yemek için açıyordu. hoş, pek yiyor da diyemezdik haline. yaşamını sürdürecek kadar devam ediyordu hayata. çünkü bunu eşi jungkook'a borçluydu, ne olursa olsun yaşaması gerekiyordu. o kendisi yüzünden belki de ölmüşken şımarıklık yapıp arkasından gidemezdi. hayatta kalmalı ve acı çekerek cezasını ödemeliydi.

hayatının neredeyse 3te 1ini kaplayan bu sessiz yıllar boyunca belirsizlik hep canını yakmıştı ancak eğer öldüğünü öğrenirse daha fazla yanardı canı. en azından şimdi "ya yaşıyorsa..." diyerek umudunu koruyabiliyordu.

istemsizce sözlere eşlik etmeye başladı.

years ago, when i was younger
yıllar önce ben gençken

kafasını kaldırdı ve camdan dışarı baktı.

i kinda liked a girl i knew
tanıdığım bir kızdan biraz hoşlanmıştım

dışarıda hafif bir siluet görür gibi olmuştu. gözlerini kıstı ve daha dikkatli baktı.

she was mine and we were sweethearts
o benimdi ve biz birbirimize aşıktık

dışarıdaki siluet hareket etti, jimin kafasını biraz sağa eğdi. kaşları çatılmıştı.

that was then, but then it's true
bu o zamanlardı, ama doğru

tanıdık gelen siluet akciğerlerine koca bir nefes doldurmasına sebep oldu. gözlerini kırpıştırdı ve ayağa kalktı.

i'm in love with a fairytale
ben bir peri masalına aşığım

göğsü hızla inip kalkıyordu. yaklaşık 12 yıldır, kalbinin hiç bu kadar hızlı attığını hatırlamıyordu.

even though it hurts
canımı acıtsa bile

eli ayağına dolaşmışken siluet cama yaklaştı. zor da olsa gözleri belli oluyordu.

cause i don't care if i lose my mind
çünkü aklımı kaybetsem bile umurumda değil

jimin şu an hiçbir şeyin farkında değildi. ne yerleri döven yağmurun, ne de çalan şarkının. aşık olduğu gözlere bakarken kelimenin tam anlamıyla büyülenmişti.

i'm already cursed
ben çoktan lanetlenmişim

şarkının enstrüman kısmı giriş yaptığında ayağının hareket ettiğinin farkında değildi jimin. ne dış kapıya doğru yürüdüğünü fark etmişti, ne de üstüne hiçbir şey almadan dışarı çıktığını. gözlerinin önünde tek bir sahne vardı; ilk dansında sevgiyle ona bakan eşinin gözleri. aynı az önce camda gördüğü gibi.

every day we started fighting
her gece kavga etmeye başladık

ikisi karşı karşıyaydı şimdi. aralarında metreler vardı ama jimin, onun tatlı kokusunu aldığına emindi.

every night we fell in love
her gece aşık olduk

yavaş yavaş birbirlerine yaklaştılar. jimin yanaklarındaki ıslaklığın sebebinin yağmur olup olmadığından emin değildi, pek umurunda da değildi zaten.

no one else could make me sader
kimse beni onun kadar üzemezdi

tam karşısına geldiği zaman jimin gerçek olduğunu teyit etmek istercesine elini yanağına koydu.

but no one else could lift me high above
ama kimse de beni onun kadar mutlu edemezdi

jungkook'un yüzünde şefkatli bir gülümseme oluştu.

i don't know what i was doing
ne yaptığımı bilmiyordum

jimin'in eli yavaşça aşağı indi.

when suddenly we fell apart
birdenbire ayrıldığımız zaman

jungkook elini ona doğru uzattı.

nowadays i can't find her
bugünlerde onu bulamıyorum

"dans etmek istemez miydiniz bayım?"

but when i do we'll get a brand new start
ama bulduğum zaman, tertemiz bir başlangıç yapacağız

jimin gözlerini kapatarak elini ona uzattı. hafifçe dans etmeye başladılar, müziği duymuyorlardı ama hissediyorlardı. jungkook jimin'in kulağına fısıldadı.

i'm in love with a fairytale
ben bir peri masalına aşığım
even though it hurts
canımı acıtsa bile

yağmur onların arasındaki çekimi fark edercesine yavaşlamıştı. sıra jimin'deydi, kulağına değildi belki ama o da fısıldadı.

cause i don't care if i lose my mind
çünkü aklımı kaybetsem bile umurumda değil
i'm already cursed
ben çoktan lanetlenmişim

ikisi de gözlerini kapattı ve kendini yağmura bıraktı. akıllarındaki şarkı bitene kadar dans ettiler. şarkıyla birlikte yağmur da durarken, aynı anda fısıldadılar. "seni seviyorum." ve dudakları birleşti.

[çiçeğime 🌸]



küçük bir açıklama yapmak istiyorum çünkü çok ucu açık bir hikayeydi. gecenin bir yarısında aklıma gelen bir şeydi ve anca tamamlayabildim. güçlü bir kalemim yok, duyguları iyi aktarabildiğimi sanmıyorum bu yüzden jimin hakkında saçmaladığımı düşünüyor olabilirsiniz. jimin sorunlarından kurtulmanın tek çaresini kaçarak bulabilmiş bir insan ve o kadar baskıcı bir ailede büyümüş ki, kalbi zorlukla bulabildiği jungkook'un ölümünü kaldıracak kadar güçlü değil.

okuduğunuz için teşekkür ederim.

fairytaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin