Uzun zaman sonra paylaştım kusuruma bakmayınn..
"Sikeyim sikeyim.. Bu ne demek biliyor musun sen jungkook?"
Bay Park sabahtan beri Jungkook'a sinirle bağırıyor azarlıyordu. Sadece istediği şey oğlunu kullanarak hemen babasına ulaşmaktı fakat Jungkook bunu yapmamış hemen yakayı ele vermişti. Kendini suçlu hissettiğinden yine gözleri dolmuş derin nefesler vererek dudağının içini dişliyordu.
"Karşımda ağlamayı sakın düşünme Jeon. Böyle bir işi sana güvenerek verdim ben. Adam ölüyor ama kim bunu yaptı bilmiyoruz. Ve sen salak gibi 24 yaşındaki aptal bir çocuğun anlamasına sebep oldun."
Etini kanattığını ağzında dolanan metalik bir tat ile farketmişti. Dıştan güçlü görünse de hep he şeye hemen kırılan bir yapısı vardı işte. O sadece normal konuşuyordu nerden bilebilirdi hemen ajan olduğunu anlayacağını. Gereksiz yere kızdığını herkes ama herkes biliyordu burada. Daha fazla dayanamayıp oturduğu sandalyeden kalktı ve odadan çıktı. Dolan gözlerini bırakmadan yine en sevdiği terasa doğru yürüdü. Asansör ile kolaylıkla çıkarak etrafına bakındı. Ne boktan bir işti bu böyle. Gerçekten sevmiyordu ama babası için seçmişti bu mesleği. Dolan gözlerini titrek bir nede alarak bıraktı. Koşarak duvara yalandı ve elleri yüzünde saatlerde ağladı. Hava gerçekten soğuktu. Gök gürültüsü yağmurun habercisiydi bile. Jungkook bunları umursamadan seslice ağladı. Yanında birisi varken asla ağlayamazdı zaten. Utanırdı kendini kötü hissederdi. Hem babası ondan da güçlü değil miydi? Bu yüzden öldürülmedi mi zaten..
-----------
Yağmurun yağmasıyla gökyüzüne bakıp gülümsedi.
"Baba.. Oğlun güçlü ve onu kimse üzemez tamam mı? Huzurlu ol orada seni seviyorum"
El sallayarak yüzünü yine hüzün bastı. Boğazına takılan yumruyu zorla yutarak ayağa kalktı ve kuş bakışı bütün çevreye baktı. Ne güzeldi Seul böyle. Gören de hayat var sanardı bu şehirde. Yağmur hızını arttırınca hasta olmamak için hemen terastan çıktı ve ofisten kimseye görünmeden kayboldu. Şişmiş kırmızı gözlerini kimse görsün istemezdi çünkü. Arabaya binip hızlıca ev sürdü. Radyodan açtığı medyadaki müzik what about us şarkıyısı ise yol boyunca Jungkook'a eşlik etti. Aklı bir yandan da Tae'deydi. Gerçekten bulur muydu ki Jungkook'u. Böyle şeyler düşündükçe kalbi tekliyor bir yandan da korkuyordu. Ya bulduğu ilk yerde öldürürse. Nedensizce Taenin babası gibi olmadığını kendine ikna ettirmeye çalışıyordu. Jimin hyungu belki de haklıydı. Dudaklarını birbirine bastırıp dudağının hafif üstünde duran küçük gamzesini öne sunarak kaşlarını odaklanırcasına çattı. Son ışıklardan sonra arabayı evinin önüne rastgele durdurdu ve alt dudağını dişleyerek arabadan indi. Bugün az şey olmasına rağmen başı felaket ağrıyor ve gözleri iyice ağırlaşıyordu. Hemen güzel bir duş alıp uyumak istiyordu. Nasıl olsa yarın tatil günüydü ve hiç bir şey yapmayacaktı. Aklındaki kurduğu planlarla kapının önüne geldi ve kapı kilidine anahtarı soktu. Çevirip açacakken ismini kulaklarında işitmesiyle yerinde durup gözlerini kapıya bakarak büyüttü. Sesi oldukça derin ve kalın geliyordu. Şahsen arkasına dönmeyi kapıyı açarak içeri girmeyi daha mantıklı bir hamle olarak düşündü fakat merakına yenilmiş yavaş hareketlerle sesin geldiği yöne dönmüştü. Gördüğü kişi ile nefesi tutulmuş koca bir siktir çekmişti içinden. O dehşet... dehşetti işte. Kıyamet kadar korkunç bir kaplan kadar asil duruyordu. Nefes almayı hatırlayıp yutkunarak sadece Tae'nin yüzüne baktı şaşkınlık ve korkuyla. O ise tam tersine yan gülüşüyle Jungkook'u baştan aşağı süzüyordu. Tatlıydı o.. Her haliyle tatlıydı ve Tae bu bedene bırakacağı izin keyfini düşünüyordu. Öldürmek mi? Hayır. Onu sanırım öldürmeye asla kıyamazdı Tae. Jungkook korkak bir adım atarak yerinde tekrardan durdu. Öldürecekti işte. Ama Jungkook buna asla göz yumamazdı. Daha babasının istediği şeyi başaramamıştı. Daha aşık olamamıştı o. Ağzını aralayıp konuşmaya başlayacakken kekelememek için içinden Tanrıya yalvarıyordu Jungkook. Dudaklarını birbirine bastırıp son anda konuşmaktan vazgeçti. Takılı olan gözleri havaya bir kez bakıp yere geri sabitlendi. Tae ise karşısında duran ufaklığına ifadesiz ve hafif çatılmış kaşlarıyla bakıyordu. Aslında şuan buraya niye geldi onu da bilmiyordu tae. Belki de bitkin bir Jungkook görmek kalbine iyi gelmemişti. Jungkook kırmızı ve şiş gözlerini umursamadan Tae'ye bakıp sonunda konuşmaya karar kılıp ağzını araladı sert bir ifadeyle.
"Burada ne işin var senin. Yakalacağını söylemiştim sana"
Alaycı gülüşüyle etrafına bir kez göz gezdirip tekrardan gözlerini Jungkook'un gözlerine sabitledi. Derin ve sert bir nefes verip ciddileşerek Jungkook'un üzerine doğru adımlaya başladı. Jungkook ise gözlerini biraz daha açarak o geldikçe geriledi. Arkasında bir kapı olduğunu bile bile hala geriliyordu. Şimdi silahı çıkarıp ona tutmalıydı işte. Tae biraz daha ona yaklaşırken düşüncesini mantıklı bulup bir anda silahı arkasından çıkardı ve sıkıca tutarak Tae'ye uzattı. Tae bunu beklemiyormuş gibi hafif kaşlarını aralarken bir silaha sonra da Jungkook'a baktı. Gerçekten bu kadar aptal olacağını düşünmüyordu Tae. Bir silahla onu korkutma düşüncesini aklından geçirmek bence sadece çocuk işiydi. Jungkook Taenin durduğunu ve yüzünde oluşan ifadeyi görünce biraz da olsun rahatlamış ve kendide kapıya bir iki adımlık mesafede durmuştu. Çatılan kaşları ile kendini sert imaja sokarak emin tavırlarla tekrardan konuştu. Bu seferki ses tonu biraz daha yüksek çıkmıştı.
"Kulağın falan mı sağır Tae. Cidden bu kadar yakalanmayı çok istiyorsan polise gitmeliydin."
Jungkook iyice saçmalıyor daha da dibe batıyordu sanki. İçinden hyunglarından birisi gelsin diye dualar etmekten başka çaresi kalmamış gibi hissediyordu. Tanrı aşkına neden böyle güçsüzdü ki. Karşısındaki kim oluyordu da Jungkook'u öldürmek için buraya kadar geliyordu. Dik dururarak ona haddini bildirmeli hapsi boylatmalıydı. Evet o güçsüz duruşunu bir yana koyup bunları düşündü. O bunları düşünüp yüz ifadesini değiştirirken Tae hala boş gözleriyle Jungkooku seyrediyordu. Neden geldi o da bilmiyordu. Muzdaripçe gülümseyip kuruyan dudağını diliyle ıslatarak Jungkookun yüzünü inceledi.
"Sen beceriksiz bir ajansın kook. Beni bile doğru düzgün kandıramadın baksana. Hah.. doru beni salak yerine koyarak konuştun benimle çünkü. Sence babam gibi sende ölümü haketmiyor musun hm güzelim?"
"Sende baban gibisin.."
Tae duyduğu şeyle kocaman sesli bir kahkaha patlatmış yüzüne o salak sırıtışı koyup anlamayan gözlere gözlerini dikmiş konuşmuştu.
" Daha iki aydır tanıdığınız Katili benden iyi biliyorsun bakıyorumda. Yüzünü doğru duzgün görmediğin bir adamın kişiliğini iyi kapmışssın. Bravo benim küçük ama beceriksiz ajanıma."
Jungkookun ister istemez yine gözleri doluyor boğazı düğümleniyordu. İçinden kendisine küfürler yağdırarak bir şey demeden gözlerine daha da baktı Jungkook. Her an çektiğinde dikkati dağılabilirdi. Tae yüzündeki o salak sırıtışı silmiş tekrardan ciddileşerek Jungkooku ilkinde yaptığı gibi yine süzmüştü. Gözleri dudaklarında durduğunda nefesini tutmuş oradan gözlerini ayırıp başka yöne bakmıştı. Küçük ve birbine bastırdığı pembe dudaklarını kendi dudakları arasına alıp hunharca öptüğünü hayal edemeden duramadı bir anda Tae. İçi titremişti. Derin bir nefes verip ona tekrardan dönerek elinde tuttuğu silaha baktı. Dudağının yani kıvrılarak bir adım daha attı Jungkook'a doğru. Jungkook bunu farkettiği an elindeki silahı sıklaştırmış bir adım daha gerilemişti. Bu adamın sadece bakışlarından korkuyordu. Öyle bir bakıyordu ki cidden hangisi olacağına anlam veremiyordu. Ama sinirliydi işte ona. Kalpsizin tekiydi baya diye düşündü jeongguk.
"Yaklaşma!!"
Taehyung sırıtarak bir kaç adım daha attı ve aralarında sadece silah kalınca olduğu yerde durdu. Jungkook sertçe yutkunarak Taehyung'u izledi ne yapacak diye. Vuramıyordu. Aslında tetiği çekse silahın önünde duran adam ölürdü fakat bir türlü parmağı gitmiyordu işte. Jungkook alt dudağını ısırıp gözleri dudaklarına inen Taehyung'a baktı. Jungkook gözlerini Taehyung'un dudaklarına indirmesiyle nasıl olduğunu bilmeden silahın yere düşme sesini duydu. Ona şaşkınca bakacakken Tae önce davranmış ve iki bileğini sıkıca arkaya iterek Jungkook'u kapıya yaslamıştı. Dibinde duran Taehyung'a şaşkın gözleriyle bakmaktan başka bir şey yapmıyordu Jungkook. Taehyung başını hafif yana eğmiş kulaklarına eğilirken boynuna doğru bütün nefesini verdi ve sırttı. Kokusunu daha dibine girmeden almıştı zaten Taehyung.
Dahasını ister gibi burnunu boynuna yaslamış sürterek derince içine çekti. Jungkook hala şaşkınlığını atlatamamış Taehyung'un boynundaki nefesini ve burnunu hissederek gözlerini istemsizce kapatmıştı."Bundan sonra hep peşindeyim Jeon Jungkook"
Wuhuu bu 1168 kelime olmuş resmen.
Yazar ne yapıyor bende bilmiyorum dksksmdmdn
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game Over ||tk
FanfictionYıllardır aranan katil Kim Myeon' u bulmak için uğraşan Jungkook sonunda bir çocuğu olduğunu öğrenerek ona mesaj atar. Kim Taehyung'un erkek olduğundan habersiz bir şekilde.. Texting & düz yazı.