:1

27 8 52
                                    

Bölümde smut vardır. Açıklamayı okumayanlar için yeniden uyarayım istedim. Sonra laf söz olmasın.🤭

Adımlarım oraya ulaşmak için daha da hızlandı. İçimdeki heyecan ve mutluluk tarif edilemez bir şeydi. Yüzümdeki sırıtmayı daha meçhul bir hâle getirip kapının önünde duraksadım.

Ellerimi istemsizce saçlarıma götürüp biraz düzelttikten sonra, sonunda kapı ziline basmıştım. Kapı açıldığında Jungkook karşımda duruyordu. Beni görünce gülümsedi. "Hoşgeldin sevgilim."

Ellerini belime dolayıp beni kendisine çekince sarıldı. "Hoş buldum da içeride sarılsak?" Kollarını çekip içeriye girmemi bekledi. Girer girmez yeniden evin içerisine göz attım.

"Hiç değişmemiş." Kapının kapanma sesini duyduğumda adım seslerinden onun da geldiğini anlamıştım. "Evet, bıraktığın gibi..."

Gülüp masanın üstüne baktım. "Bıraktığım gibi de, ben giderken masada bira yoktu." Dememle güldü. "Evet. Bir şişe ama sadece."

Kafamı sallayıp ona döndüm. "İnanıyorum." Dedim ama kaşımı hafif kaldırıp inanmamış gibi yüzüne baktım. "Ee nasıldı oralar?"

Dediğinde beyaz, gri koltuğa yöneldim. "Öyle işte." Yanıma oturup bana baktı. "Ne demek öyle işte?"

"Yani..Normal. Seoul'den pek bir farkı yok." Kafasını salladı. "O değil de sen ne yaptın ben yokken?" Dememle gülüp ellerini yanağıma götürdü. "Senin fotoğraflarına bakıp dönmeni bekledim işte."

Yaklaşık üç ay kadar şehir dışındaydım. Tahinim oraya çıkınca gitmek zorunda kalmıştım.

"Çok mu özledin beni?"

Dediğimde gözlerini kısarak bana baktı. "Sence az özleme ihtimalim var mı?" Kafamı yukarı kaldırıp kaşımı oynattım. "Tchı. Yok."

Oturduğu koltuktan bana biraz daha yaklaştı. "Bir daha gitme." dediğine kaşımı çattım. "Ama mesleğim gereği, tahinim çıkıyor. Nasıl gitmeyeyim Jungkook?"

Elimi ellerinin arasına alıp, "Çalışmak zorunda değilsin ki. Ben ikimize de bakarım. Biliyorsun."

"Biliyorum ama bu da benim mesleğim Kook. Ve ben evde boş boş durmak yerine çalışmayı tercih ederim." Dediğimde kafasını indirdi. "Peki."

Yüzünün düştüğünü anladığımda ellerini elimden çektim. "Üzüldün mü sen?" Deyip yanağını tuttuğumda kafasını kaldırıp bana baktı. "Önemli değil."

Üzgün olduğunu biliyordum. Benden uzak kalmayı istemiyordu, onu da anlıyordum ama bu da benim mesleğimdi.

Onun gönlünü almanın bir yolunu bulmalıyım, diye düşünerek etrafıma baktım. O sırada gözüm duvardaki fotoğrafa kaydı. "Jungkook, bu ne?" Dedim, elimle duvarda asılı olan fotoğrafı göstererek.

"Ben giderken yoktu bu fotoğraf." Kafasını sallayıp fotoğrafa baktı. "Evet, eski evde buldum." Şaşkınlıkla ona baktım. "Bu ne fotoğrafı ki?" Gözleriyle fotoğrafı işaret etti. "Dikkatli bak, anlarsın."

Fotoğrafa daha dikkatli bakmaya başladığımda hayretle ağzım açıldı. "Bu.." dedim. "Senin çocukluğun." Kafasını sallayıp bana baktı. "Okul zamanlarında çekilmiş bir fotoğraf. Ama daha dikkatli bak."

Demesiyle fotoğrafı biraz daha inceledim. Ama etrafında bulunan tanımadığım bir kaç çocuk haricinde hiç bir şey anımsamadım.

"Şu kız kim, tanımadın mı?" Eliyle sol köşede duran pembe kıyafetli çocuğu gösterdi. Gözlerimin büyüdüğünü hissediyordum. "Aa ben!" Gülerek evet dedi. Mutlulukla ona döndüm. "Bu fotoğrafı hâlâ saklıyor muydun?" Duygulanmıştım.

crime screne ↬tzukookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin