so i don't have to say

401 50 101
                                    

Yokuş aşağı yuvarlanmak nedir bilir misiniz? Belki çocukken bisiklete binmeyi daha yeni yeni öğrenirken yüksekten düşmeyi deneyimlediniz. Kolunuz, bacağınız çok morardı soğuk demirin altında ezilirken. Peki hiç yokuş aşağı bir yerde bisikletinizden düştünüz mü? Anlık gelen bir dikkat dağınıklığıyla tüm dengeniz bozulur, sizi dünyanın hakimi gibi hissettiren frenlere şoktan parmaklarınız varmazdı. Canımı nasıl kurtaracağım sorusu anında aklınızda belirirken son hız dönen tekerlere karşı tek yapabildiğiniz şey kendinizi yana atmak olurdu. Kurtulmak, kaçmak, yokuş aşağı yuvarlanmamak ve ağır demir kütlenin altında ezilmemek için yapardınız bunu. Çünkü yokuşun sonunda gelirseniz güneşin yaktığı asfaltla rüzgarın harmanladığı soğuk bisikletin arasında kalacağınızı, her tarafınızı kanatacağınızı bilirsiniz. Ve eğer atlamayı başarabilirseniz şanslısınızdır.

Yeonjun'dan daha şanslı, en azından.

Hayır, Yeonjun bu yaşında yokuş aşağı bisikletten düşmemişti. Babası ona ev hapsi vermişken bunu nasıl yapabilirdi ki? Evlerinin bahçesine çıkmasına, pencereden dışarıya burnunu uzatmasına bile izin yoktu. Son bir haftasını odasıyla mutfak arasında mekik atmakla geçirmişti. Aklı endişe ve korkuyla doluydu ve babasının bir anda değiştirmeye karar verdiği ev düzeni yüzünden kardeşiyle bile konuşamamıştı. Son bir haftadır ne kadar su içerse içsin boğazındaki kuruluk gitmiyordu bu yüzden, ona hayat verecek birisi yoktu yanında.

Kanlı parmaklar ve kirlenmiş fotoğraflarla sonuçlanan o akşamın ardından babası Yeonjun'u hastalıklı ilan etmiş, ne başkalarına ne de kendilerine ayak bağı olmasın diye ona evde, mümkünse odasında kalması gerektiğini söylemişti. Halletmem gereken işler var, demişti sonra da. Yeonjun bunun gerisini biliyordu. Halledilmesi gereken işlerin kendisi olduğunun farkındaydı, icabına bakılması gereken bir yüktü Yeonjun. Bu yüzden yokuş aşağı bisikletten düşmüş gibi hissediyordu işte, fren üzerindeki parmakları kullanılmaz hâldeydi.

Beomgyu ile birbirlerine açılıp da yıllarca içinde tuttuğu duyguları açığa çıkardığında biliyordu Yeonjun; elbet ki kendi ailesinin ondan nefret edeceği gün gelecekti. Hakaret dolu sözleri duymaya alıştırmıştı kendini, birkaç hafta morluklarla gezeceği düşüncesi asla canını çok sıkmamıştı. Bunları dert etmezdi, Beomgyu asla etmesine izin vermedi. Çünkü Beomgyu hep oradaydı. Daha o dizleri yaralı pasaklı bir çocukken Beomgyu oradaydı, her zaman onunla oyun oynardı. Yavaş yavaş oyunbaz çocukluğunu arkada bıraktığında Beomgyu oradaydı, önlerindeki yeni dünyayı beraber keşfederlerdi. Annesinin ani gidişinde Yeonjun tekrardan kayıp ve kendi acısıyla kaplı pasaklı bir çocuk iken Beomgyu yine oradaydı.

Kendisi de çok bir şey bilmese bile onun çamaşırlarını yıkamıştı. Kendi evinden gizlice getirdiği ev yemeklerini büyüğünün yediğinden emin olmuş, okulu asmaması için onu kolundan tutup çekiştirmişti. Geceleri ağrıları ona fazla geldiğinde yanında değildi, daha bunun için çok çocuklardı, ama her sabah güneşin uğradığı ilk evin Yeonjun'unki olduğundan hep emin olmuştu Beomgyu. Oradaydı işte, onunla beraberdi.

Asıl gençliği ve onun getirdiği aptallığı tatmaya başladıklarında hislerinden emin olan ilk kişi Yeonjun'du. Küçüğünün de ona karşı boş olmadığını anladığında ise beyninde çığlık çığlığa bağıran tüm o korku dolu seslere rağmen ilk adımı atmıştı. Yine kulübelerindeydiler ve Choi Yeonjun liseye geçtiği ilk sene daha yedinci sınıf olan Choi Beomgyu'yu saç diplerinden öpüvermişti.

Çürük tahtanın deliklerinden sızan güneş ışıkları sevdiği çocuğun tenini okşuyordu ve Yeonjun, ona dokunan tek şeyin güneş olmasının adil olmadığını düşünmüştü. Ensesinde hissettiği korkudan tüyleri ürpermişti, reddedilme korkusu basılma korkusuyla karışmıştı o an, ama yine de ilk adımı atmayı başardığı için kendiyle gurur duyuyordu. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Beomgyu gülüp de gelip onun saç diplerini öptüğünde ise daha da gururlu hissetmişti. O toyluğunda bile yaptıkları şeyin çok tehlikeli olduğunu ve sonunun iyi bitmeyeceğini biliyordu ama teninde hissettiği dudaklar o kadar güzel, o kadar sıcaktı ki. Anında evinin yolunu bulduğunu, sığınacak çatısının altında olduğunu anlamıştı. Ve küçük sevgilisinin de onunla aynı, belki biraz daha deli dolu hissettiğini biliyordu. Parmakları birbirine dolandığında anlamıştı bunu.

in another lifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin