be us against the world

278 50 5
                                    

"Bir şey diyeyim mi? Bence çok kasma."

Bu poz verme işini onun uzun ısrarları sonucu yapıyor olsa bile verdiği pozlar konusunda şikayet eden de yine oydu. Şimdiyse birkaç başarısız denemeden sonra Beomgyu, elindeki kamerayı bir kenara bırakarak daha iyi fotoğraflar çekmek için çömelmeyi kesmiş, gururu kırık bir şekilde ayakta dikilen Yeonjun'un yanına gitmişti. Okuldan kaçıp kulübeye geldikten sonra önce biraz konuşmuş, biraz sarılmış sonra da Beomgyu'nun çantasına sıkıştırdığı fotoğraf makinesini alıp zaman geçirmek için değişik fotoğraflar çekinmeye karar vermişlerdi. Beomgyu'sa dergilerde gördüğü modellere çok özenmiş, uzun sevdiğinden o modeller gibi pozlar vermesini istemişti.

Özgüvenli durmalı, bakışları keskin olmalı ve o erkeksi aurayı yaymalıydı. Beomgyu o estetiği yakalamak istiyordu, Yeonjun'sa sadece sevgilisine sarılıp omuzlarından öpmek istiyordu. Belki yine gömleğini çıkartıp dizine yatabilirdi, bu defa da sırtına bir şeyler çizerdi.

Yeonjun'un aklındaki istekler yerine elde ettiği şey ise bir çift eldi. Uçları soğuk eller okul gömleğinin yakasında bir iki dolanmış, ardından elin sahibinin dudaklarındaki minik sırıtmayla gömleğinin üst düğmesini bulup açmıştı. İki saniyeliğine göz gezdirdikten sonra memnuniyetsiz bir mırıldanmayla ikinci düğmeyi de açmıştı sonra. Ardından dört parmağını yavaşça ortaya çıkan göğüste gezdirip bir de böyle deneyelim diyerek kalkarken kenara koyduğu makineyi almak için eğilmişti. Daracık kulübede atabileceği en büyük üç adımı atıp biraz geriye çıktıktan sonra Beomgyu gülmüş ve poz ver diyerek şaşkınca onu izleyen büyüğüne kamerayı doğrultmuştu. Yeonjun elinden gelenin en iyisiyle Beomgyu'nun ondan istediği gibi özgüvenle kameraya bakmaya çalışmıştı.

Beomgyu'nun elindeki kamera polaroid bir kameraydı, bu yüzden onlarca fotoğraf çekip sonrasında güzel bulmadıklarını, çektiği şey biriciğiyken bu mümkünse eğer, silme ihtimali yoktu. Sadece aklındaki estetiği yakalamak ve her gece kafasında boyadığı bir manzara olan sevgilisine istediği her an bakabilmek istiyordu. İkisi işlerini hep masa altında tutarlardı; riskleri olabildiğince azaltır, gerçekte bu koca kasabaya sığmayan sevgilerinin minik vücutlarını aşmasını engellemeyi denerlerdi. İlişkilerinin sadece çocukluk arkadaşlığıyla sınırlı olduğuna inanan ailelerine belli etmemek için yüzlerini maskeyle örtmek zorunda kalır, mıknatıs gibi birbirine çekilen parmaklarının çığlıklarını görmezden gelirlerdi. Sokakta yürürken omuzları arasında bir mesafe bırakırlardı, okuldayken birbirlerinin dizlerine yatamamak ise bir işkenceydi. Çok fazla hediyeleşmezlerdi ama bazen sadece ikisine özel bir şeyleri olmasını çok istiyorlardı. Söz gibi, kendilerine ait. İkisi arasında, ikisine özel.

Tüm bu ışıltılı aşk süslemelerinden eksik kalıncaysa doğal olarak kendilerini korumak için etrafta fotoğraf gibi bir kanıt da bırakmazlardı. Normalde. Ama Yeonjun'un anlayamadığı bir şekilde Beomgyu bugün bu konuda çok hevesliydi. Dergileri bahane olarak sunduğunu biliyordu Yeonjun, Beomgyu o kadar kolay özenen bir insan değildi. Ayrıca Yeonjun ne zaman kendisini bu koca evrendeki minik bir tanecik gibi hissetse, ciğerlerine dolan nefesler onun minik vücuduna yetmemeye başlasa ona tekrardan özgüven veren Beomgyu'ydu. Saatlerce ona ne kadar güzel olduğunu, bu hayattaki en değerli insanın kendisi olduğunu ve eğer bir daha böyle terkedilmiş hissederse kendisine çok şey ifade edip dünyası olduğunu hatırlatmasını söylerdi. Bu uzun konuşmanın ardından genelde dudakları buluşur, birbirlerinden kısa öpücükler, mutluluklar, çalarlardı. İşte tam da bu yüzden Yeonjun 'dergi' yalanını yemiyordu.

Kamera arkasındaki miniğinin dilediği gibi parmaklarını saçlarından geçirdikten sonra içine sıkıntıyla bir nefes çekti ve daha az önce Beomgyu'nun attığı o üç adımı bu defa da Yeonjun attı. Ama ileriye doğru.

in another lifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin