-aksamci

leyla’nın mahallesinin köpeği. leyla’nın gözleri değişmiştir ona. belki leyla’nın elinden bir kap su içmişliği vardır. belki kapısının önünde yatıp uyumuşluğu vardır. belki leyla elleriyle onun başını okşamıştır. o herhangi bir köpek değil. yeryüzündeki en güzel şeyden güzeldir şimdi bana. 

-aksamci

leyla’nın mahallesinin köpeği. leyla’nın gözleri değişmiştir ona. belki leyla’nın elinden bir kap su içmişliği vardır. belki kapısının önünde yatıp uyumuşluğu vardır. belki leyla elleriyle onun başını okşamıştır. o herhangi bir köpek değil. yeryüzündeki en güzel şeyden güzeldir şimdi bana. 

-aksamci

bütün mektupları unut frida. bazı gerçekler vardır, bıçağın ucu kadar sıcak. gitmek istediğimiz yerler vardır, gömülmek istediğimiz şarkılar… oysa dürüst bir hayat için yaşıyor herkes. ve anılar, adresi silinmiş evlerde saklanıyor. belki unutmayı beceremiyoruz, frida. aklımızda hep eski sözlerin yükü. neye dokunsak orası çamurlu gece, nereye baksak oradan bir rüzgâr geliyor yüzümüze. çürümek de böyle bir şey, frida. eşyalar yalnızlaşur, kapanır kapılar ve tavan batar tenimize. 

-aksamci

ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
          bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
          pervâne olan kendini gizler mi hiç alevden?
          sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

-aksamci

hüseyin nihal atsız, 
            geri gelen mektup. 
Reply

-aksamci

mehtâplı yüzün tanrı’yı kıskandırıyordur.
            en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
            yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
            kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik.
Reply

-aksamci

dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
            tek bendeki volkanları söndürse denizler!
            hâlâ yaşıyor gizlenerek ruhuma ‘kaabil’
            imkânı bulunsaydı bütün ömre mukabil
            sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
            toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Reply

-aksamci

içimi ne kadar acıtırsa acıtsın çok sevdiğim bir şeyi geride bırakmak bana hep çok korkunç bir şeymiş gibi geldi, sonra bir gün acının beni ayaklanıp olduğum yerden kazıyarak götürdüğünü hissettim. bazı vedalar mecburidir, 
          bazı vedalar zaferdir. 

-aksamci

                                                                              8 aralık 1987. 
          sevgili cemil, 
          bu mektubu hangi akla hizmet yazdığımı bilmiyorum. ilerleyen satırlarda nelerden bahsedeceğimi de bilmiyorum. şehre döneli birkaç gün oldu, o muhallebiciye uğrayıp seni sordum, “cemil abi şu günlerde biraz yoğun, malum evlilik telaşı..” dedi. evleniyormuşsun. allah mesut etsin, diyecek kadar bitmedin içimde, bağışla beni. sonra annene rastladım üsküdar sahilinde, seni sordum. “onu köyden bir kızla everiyoruz. sen de önüne bak kızım,” dedi. önüme bakmak nedir cemil? seni geride bırakmayı mı gerektirecek? ben hayatım için bu denli önemli bir hususu nasıl geride bırakacağım? sen o kadına nasıl sarılacaksın? nasıl bağrına basacak, koynuna gireceksin? her gece bir başkasıyla uyumak hiç içini sızlatmayacak mı? ben sensiz gecelerle yepyeni kabuslarla tanışacak, onları benimseyeceğim. hayatım yolunda gitmeyecek, her şey sanki yolundaymış gibi senin düğününe gelecek, gülümseyeceğim sana. hatırımda bir yerde-fazlaca kısık bir tonda-  titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime, şarkısı çalacak, senin hayatının bütünüyle değişmesine neden olacak o imzayı atmanı izleyeceğim. belki bir saniye olsun elin titreyecek, kuşku duyacaksın lakin yine de atacaksın o imzayı. ben annene ve babana son defa başımla selam verip oradan ayrılacağım. hayat bir daha senin karşına çıkarmayacak beni. ufacık, daracık sokaklar bizi rastgele bir bankta karşılaştırmayacak. belki günler, haftalar sonra karşıma çıkacaksın, kuşkuyla gözlerime bakacaksın. ben belki elimde bir buket kasımpatıyla olacağım. sonra seni göreceğim, dizlerim titreyecek. hemen uzaklaşmak isteyeceğim oradan. sen ben oradan ayrılana dek beni izleyeceksin. bu bizim vedalaşmamız olacak. 

-aksamci

sevgili bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. 

-aksamci

şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. oysa, sevgili bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır.
Reply

-aksamci

ben iyi değilim bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. kendime, söyleyecek söz bırakmadım. kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar.
Reply

-aksamci

insanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi bilge, aklını başına topla.
Reply