8 aralık 1987.
sevgili cemil,
bu mektubu hangi akla hizmet yazdığımı bilmiyorum. ilerleyen satırlarda nelerden bahsedeceğimi de bilmiyorum. şehre döneli birkaç gün oldu, o muhallebiciye uğrayıp seni sordum, “cemil abi şu günlerde biraz yoğun, malum evlilik telaşı..” dedi. evleniyormuşsun. allah mesut etsin, diyecek kadar bitmedin içimde, bağışla beni. sonra annene rastladım üsküdar sahilinde, seni sordum. “onu köyden bir kızla everiyoruz. sen de önüne bak kızım,” dedi. önüme bakmak nedir cemil? seni geride bırakmayı mı gerektirecek? ben hayatım için bu denli önemli bir hususu nasıl geride bırakacağım? sen o kadına nasıl sarılacaksın? nasıl bağrına basacak, koynuna gireceksin? her gece bir başkasıyla uyumak hiç içini sızlatmayacak mı? ben sensiz gecelerle yepyeni kabuslarla tanışacak, onları benimseyeceğim. hayatım yolunda gitmeyecek, her şey sanki yolundaymış gibi senin düğününe gelecek, gülümseyeceğim sana. hatırımda bir yerde-fazlaca kısık bir tonda- titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime, şarkısı çalacak, senin hayatının bütünüyle değişmesine neden olacak o imzayı atmanı izleyeceğim. belki bir saniye olsun elin titreyecek, kuşku duyacaksın lakin yine de atacaksın o imzayı. ben annene ve babana son defa başımla selam verip oradan ayrılacağım. hayat bir daha senin karşına çıkarmayacak beni. ufacık, daracık sokaklar bizi rastgele bir bankta karşılaştırmayacak. belki günler, haftalar sonra karşıma çıkacaksın, kuşkuyla gözlerime bakacaksın. ben belki elimde bir buket kasımpatıyla olacağım. sonra seni göreceğim, dizlerim titreyecek. hemen uzaklaşmak isteyeceğim oradan. sen ben oradan ayrılana dek beni izleyeceksin. bu bizim vedalaşmamız olacak.