evet, lucie bu. ama başkalaşmış, kendini kaybetmiş. çılgın bir cömertlikle acı çekiyor. gıpta ediyorum ona. şurada dimdik duruyor, damganlanmayı bekler gibi kollarını uzatmış, ağzını açmış, güçbela soluyor. yolun iki yanından duvarların büyüdüğünü, birbirine yaklaştığını, lucie'nin bir kuyunun dibindeymişçesine onların arasında kaldığını sanıyorum. birkaç saniye bekliyorum, kaskatı kesilip yere düşecek diye korkuyorum: bu olağanüstü acıya dayanamayacak kadar çelimsiz. ama kıpırdamıyor bile, çevresindeki nesneler gibi o da taşlaşmış gibi. bir ara onun hakkında yanılıp yanılmadığımı, gördüğümün onun gerçek tabiatı olup olmadığını düşünüp kuşkulanıyorum.