Selamlar!
Bugün küçüldükçe küçülen kullanıcı kitlesi ve türlü güvenlik zaafiyetine rağmen neden hala bu siteyi terk etmediğimdem bahsetmek istiyorum. Parmaklarımı çıtırdatıp yazmaya başlıyorum; ama merak etmeyin, uzun tutmayacağım.
Bu sitenin en sevdiğim yönü, yazma yolculuğu devam ederken -özellikle bu yolculuk benimki gibi sıkıntılıysa- kendinize küçük veya büyük bir okur kitlesi edinebilmenin yarattığı güven. Yani birilerine ulaşmak için kitabı tamamen yazmak, defalarca düzenlemek, yayınevleriyle müzakere etmek ve basım sürecini takip etmek, sonra kitabım neden hiçbir yere dağıtılmadı diye küplere binmek zahmetine hiç girmeniz gerekmiyor. Yani daha kitabınızı tamamlamadan okurunuzdan geri dönüş alabiliyorsunuz. Ve daha önce bir çalışma yayımlamadıysanız şöyle izah edeyim: Yorumlar, bir yazarın ekmeği ve suyudur. Sizi motive eder, eksiklerinizi anlamanızı sağlarlar. Benim durumumda, birkaç kere kendi hikayemde fark etmediğim detayları bulup bizzat bana, yazara gösterdiler ki onlara bu yüzden çok müteşekkirim.
Kızıl Kontes'in popüler günlerinde bazen öyle nezaket dışı ve haksız yorumlar alıyordum ki sinirden yerimde tepindiğim bazı anlar olduğunu itiraf edeyim. Şimdilerde o anları bile özlüyorum. Çünkü ben kendi karmaşık evrenimde kaybolmuş haldeyken birilerinin beni silkmesine muhtacım. İyi yanlarım takdir edilmeden ve kötü yanlarım yere batırılmadan eski heyecanımı bulamam.
Şimdi, eğer Tanrıların Ağıdı'nın okuru iseniz, sizden tüm kalbimle rica ediyorum: Lütfen bölümü okuduktan sonra bir dakikanızı ayırıp o bölümle alakalı sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyleri yorum veya mesaj olarak bana yazın. İnanın ki sizin o 1 dakikada yazdığınız yorum, benim haftaları bulan yazım sürecimin en verimli anı. Sesimin boşlukta yitip gitmediğinin kanıtı ve kendimi bulmamın mevcut tek anahtarı... Ben sadece konuşmak için değil, dinlemek için de buradayım. Aksi halde orijinal çalışmamı, çalınma ve "ilham alınma" riskine katlanıp halka açmamın hiçbir yararı kalmayacak.
Sevgiyle...