O gece, içimde bir yer sessizce kırıldı.
Hiç kimsenin görmediği, kimsenin duyamadığı bir yer…Göğsümün ortasında bir şey çöktü sanki. Çöktükçe nefesimi de beraberinde aldı.
Ağlamak kolay değildi,
ama tutmak da mümkün değildi.
Gözlerim değil, kalbim taşmıştı sanki.
Yalnızlık…
İnsan kalabalıkların ortasında bile boğulabiliyormuş,
bunu o gece öğrendim.
Kelimeleri söyleyecek bir beden, düşündüklerimi anlayacak bir ruh yoktu yanımda.
Yüreğimde büyüyen o karanlığı
kimse göremiyordu zaten.
Buna alışkındım, evet…
ama o gece, alışkanlığım bile bana ihanet etti.
Sonra bir yorgunluk çöktü üstüme.
Gözlerimi kapattım
çünkü başka yapacak bir şeyim kalmamıştı.
Uyudum.
Ve sabah…
Duygusuz, renksiz, tarifsiz bir boşluk.
Sanki gece yaşadığım her şey,
sanki o sıkışma, o acı, o gözyaşı
başka birine aitmiş gibi.
Bende sadece “hiçlik” kalmıştı.
Acı bile yoktu,
çünkü acı bile yorulmuştu benden. Güçlü değildim. Bugünde değilim… belki bir süre de olmayacağım.
Ama o hiçliğin içinde fark ettiğim bir şey vardı. Ben hâlâ buradayım.
Kırılmış, küsmüş, yorulmuş,
belki biraz tükenmiş…
ama hâlâ buradayım, yanınızdayım.