O gece, bir süre ağladım. İçime çöken sayısız duygu aşamasından yalnızca biriydi bu. Sorumsuzluk duygusunun altında ezilmek vardı içlerinde. Beklemediğim, alışık olmadığım olaylar karşısında yaşadığım şok vardı. Sevdiğimin, onun dışında olan ve dış dünyada varlığımı sürdürebilmem için verdiği eşyalar arasından beni izleyen sitemli bakışları vardı. İçimde ona karşı uyanan kin ve kendini daha ani, daha keskin, daha karşı konulamaz şekilde belli eden aşkım vardı. Karşımda ise sadece onun sitemkârlığı vardı. Fakat her şeyden çok, anlayış vardı içimizde. Adeta gözlerimin önündeki sis perdesi kalkmış; hayatı, güzellik ve acımasızlıktan ibaret o canavarı görebilmeye, anlamını kavramaya başlamıştım. Sevdiğimin sis perdesinden kurtulması köreltmişti karşı konulamaz aşkımı. İçime çöken çelişkili hislerin arasında utanç da, pişmanlık da yoktu fakat. Beni kavuranın bir aşk öpücüğü olmadığını, hayat dolu kadehi dudaklarıma getirenin aşk olmadığını bilmekten kaynaklanan kırgınlığın donuk sızısı vardı. İçimde, sevdiğimin sesleri ve donuk acım ruhuma eziyet ederken, dışımda sessiz bir kukla görünen tersinde hareket ediyordu.