Koyun gülü yedi mi? Fil yutmuş bir boğa yılanı mı yoksa şapka mı? Kutuların arkasını göremiyorum. Büyüdüm sanırım. Bunları merak etmiyorum.  Küçük Prens'in cesedi suluboya çizimiyle gözümün önüne geliyor. Yavaş yavaş yok oluyor toprağın altında. Yeşil ceketine bulaşan kozmoz latte gittikçe her yeri kaplıyor. Bu aklıma gelenlerin en masumu. Sonra battaniyenin altına girmiş öküz, Küçük Prens'i yutmuş bir boğa yılanına dönüşüyor. B-612'ye gitmediğine eminim. Diğerlerinden daha büyük bir hüzün çöküyor üzerime. Hem ölümün hem ayrılığın kırgınlığı. Koyun gülü yemedi. Koyun oraya hiç gitmedi. Koyun Küçük Prens'in yeşil ceketiyle birlikte evrenin rengi tarafından yutuldu. Keşke içindeki çocuğun sesini cılız da olsa duyabilen o adam olsaydım.  Küçük Prensin bedeninin yok oluşunu yuvasına dönüşüne yorsaydım. Yıldızlar bana bir şeyler ifade edebilseydi. Sanırım zihnimdeki hastalıklı düşünce ölümün habercisi. Küçük Prens kitabının başını çocuklar, sonunu ölüler sorgular. Şu an ya ölüyüm, ya da çok yakınında bir yerde duruyorum. Bana yalanlar söyleyen gülüme kavuşmak için tilkimi kaybediyorum. Tilkinin daha değerli olduğunu anlamak da ölüme dahil mi? Ben hem gülümü hem tilkimi kaybettim. Küçük Prens de artık bir çocuk değil. Büyükler gibi, ulaşamayacağı bir şey için elindekini yok saydı. Ölüm onu da son anında yakaladı.
  • EntrouAugust 18, 2014

Seguindo