Hatırlıyor musun bilmiyorum. Sanırım temmuz ayıydı. Benim seni seviyor oluşumu kabul etmede zorlandığım zamanlar. Bir gece, eski sevgilinle kısa bir rp yazdığınızı kendinizi oynattığınızı söylemiştin. Hatırladığım kadarıyla kollarının arasına almıştın onu. "Bu kız bana neden böyle hissettiriyor" demiştin bana. Bilmem, ondan hoşlanıyor musun hala diye sorduğumda "hayır canım, olmaz öyle şey." demiştin. Kalbim çok kırılmıştı o gece. "İşte, Aimé. Kaderin bu. Uzaktan ve saklayarak sevmek." Dedim o gece kendime. Birileri sevilecekti bu hayatta ama asla o kişi ben olmayacaktım. Dizilerdeki ikinci erkek bendim. Asla başrolü değildim hiçbir aşkın. Hep uzaktan, içten ve gerçekten sevip kaybedendim. Biri çıkıp kollarının arasında uyumatmayı istemeyecekti hiç. İki kişi benim için savaşmayacaktı, gerek de yok zaten ama yine de öyle bir durum olmayacaktı hiç. Anlıyor musun? Hiç gerçekten sevileceğime inanmadım. Buna layık olduğuma inanmadım. Hep aklımın bir yerinde, "sen kimsin, nesin ki?" Yankılandı. "Güzel bir fiziğin, tarzın bile yok." Ne kadar acımasızca değil mi? Kendime bunları söyleyerek büyüdüm. Okul hayatım boyunca da hep uzaktan sevdim çünkü kim dönüp fark edecekti ki beni? Duru bir güzelliğim yoktu ve diğer kızlar gibi süslenmezdim. Sıradan bir kız çocuğuydum. Çekingendim ve havalı değildim. Kimse fark etmedi beni, Sude. Kimse duymadı. Kimse görmedi. Kilolu, çirkin bir kızı kimse duymak istemezdi zaten. Eğer kilolu ve çirkinsen sevmeye de, konuşmaya da hakkın yoktu hiç. Ben böyle büyüdüm. Bu yüzden bu özgüvensizliğim. Kendime inancımı o kadar kaybettim ki... Özür dilerim. Benden bir şeyler istediğinde tökezlediğim için özğr dilerim. Yemin ederim çok yapmak istiyorum bazı şeyleri ama elimde değil. "Ya mahvedersem?" Diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Beni anladığını biliyorum. Ah, nereden nereye geldim. Her neyse. Bir gün bunu okursan, seni gerçekten sevdiğimi bil. Kimse için bu kadar sarhoş ve aynı zamanda aklı başında hissetmemiştim.