birmiktardefne

Nihayet yanıma geldiğinde karşımda duran boş sandalyeyi çekerek tek hamlede oturmuştu. “Hoş geldin,” dedi ifadesiz bir sesle. 
          	“Hoş gelmedim,” diye mırıldandım. “Hiç gelmemeyi tercih ederdim.” 
          	“Neden geldin o zaman?” diye sordu. Onu ilk defa bu kadar mesafeli ve soğuk görüyordum. “Ne istiyorsun benden, Ayça?” 
          	Derin bir nefes aldım. “Artık bana anlatman gereken şeyler var,” dedim direkt konuya girerek. İkimiz de bu kısıtlı vakitte konuyu uzatmak istemiyorduk. “Aylarca anlatmamak için beni oyaladın ama artık bilmem gerek.” 
          	“Bilmen gereken bir şey olduğunu düşünseydim, sen gelip anlatmamı istemeden anlatırdım,” diye savunmaya geçti. 
          	Başımı iki yana salladım. “Hayır, Onur, bilmem gereken şeyler vardı ve anlatmadın.” dedim. “Nilgün Hanım’ın annen olduğunu biliyorum.” Bakışlarındaki kendine duyduğu güvenin çatladığını görebilmiştim. Çatlaklardan taşan hayret ve merak saniyeler içinde ele geçirmişti. 
          	“Neden bahsediyorsun?” diye sordu anlamamış gibi. 
          	Sakin kalacağıma, makul davranacağıma dair kendime ve Oğuz abiye söz vermiş olsam da dayanamayıp gözlerimi devirdim. “Annenin hayatta olduğunu biliyorum,” dedim bu sefer. “Beni uzak tutmaya çalıştığın sorunlarının ortasına bıraktığını biliyorum. Tüm bu yalanlar oyunlar yetmezmiş gibi patronum olduğunu da biliyorum. Ya düzgünce anlat Onur, ya da annene, sevgiline ve hayatıma karıştırdığın daha kim varsa söyle, hayatımdan çekip gitsinler. Sen gittin, sorunların hâlâ etrafımda. Bıraktığın dağınıklığı yine sen toplayacaksın, duydun mu beni?” 
          	Kaçmak, hiçbir sorunu çözmeden ortadan kaybolmak istiyordu. Ama buna izin vermeyeceğimi anlamış olmalıydı ki derin bir nefes aldı. “Tamam,” diye mırıldandı. “Tamam, anlatacağım her şeyi.”
          	

birmiktardefne

Nihayet yanıma geldiğinde karşımda duran boş sandalyeyi çekerek tek hamlede oturmuştu. “Hoş geldin,” dedi ifadesiz bir sesle. 
          “Hoş gelmedim,” diye mırıldandım. “Hiç gelmemeyi tercih ederdim.” 
          “Neden geldin o zaman?” diye sordu. Onu ilk defa bu kadar mesafeli ve soğuk görüyordum. “Ne istiyorsun benden, Ayça?” 
          Derin bir nefes aldım. “Artık bana anlatman gereken şeyler var,” dedim direkt konuya girerek. İkimiz de bu kısıtlı vakitte konuyu uzatmak istemiyorduk. “Aylarca anlatmamak için beni oyaladın ama artık bilmem gerek.” 
          “Bilmen gereken bir şey olduğunu düşünseydim, sen gelip anlatmamı istemeden anlatırdım,” diye savunmaya geçti. 
          Başımı iki yana salladım. “Hayır, Onur, bilmem gereken şeyler vardı ve anlatmadın.” dedim. “Nilgün Hanım’ın annen olduğunu biliyorum.” Bakışlarındaki kendine duyduğu güvenin çatladığını görebilmiştim. Çatlaklardan taşan hayret ve merak saniyeler içinde ele geçirmişti. 
          “Neden bahsediyorsun?” diye sordu anlamamış gibi. 
          Sakin kalacağıma, makul davranacağıma dair kendime ve Oğuz abiye söz vermiş olsam da dayanamayıp gözlerimi devirdim. “Annenin hayatta olduğunu biliyorum,” dedim bu sefer. “Beni uzak tutmaya çalıştığın sorunlarının ortasına bıraktığını biliyorum. Tüm bu yalanlar oyunlar yetmezmiş gibi patronum olduğunu da biliyorum. Ya düzgünce anlat Onur, ya da annene, sevgiline ve hayatıma karıştırdığın daha kim varsa söyle, hayatımdan çekip gitsinler. Sen gittin, sorunların hâlâ etrafımda. Bıraktığın dağınıklığı yine sen toplayacaksın, duydun mu beni?” 
          Kaçmak, hiçbir sorunu çözmeden ortadan kaybolmak istiyordu. Ama buna izin vermeyeceğimi anlamış olmalıydı ki derin bir nefes aldı. “Tamam,” diye mırıldandı. “Tamam, anlatacağım her şeyi.”
          

birmiktardefne

Selam canlarım! Çooook uzun bir ara oldu değil mi? Umarım her şey yolundadır, iyisinizdir. Ben vize haftamı bitirdim, bem de bittim ama bölümle dönüyorum :") 17. Bölümü yazmaya başladım, umuyorum ki haftaya ya da en geç iki hafta sonrasına bitireceğim. Şimdilik size kısa bir alıntı bırakıyorum. Sığmadığı için bir sonraki duyuruya bırakıyorum. Umuyorum ki bölümde görüşürüz ❤️
          
          

birmiktardefne

Aşklarım selamm! Çok az kaldı son sahneleri yazıyorum. Size bir alıntı getirdim. Sabrınız ve anlayışınız için çok teşekkür ederim. Seviliyorsunuz ❤️
          
          “Neden bu kadar rahatsız olduğunu anlayamadım, Ayça,” diye mırıldandı. “Ayça diyebilirim değil mi? Ne de olsa artık iş arkadaşıyız.” 
          “Bu yüzsüzlüğü Onur’dan mı öğrendin yoksa Onur mu senden öğrenmişti?” diye sordum kendimi tutamayarak. “Nilgün Hanımla nasıl bir ilişkiniz var, benden ne istiyorsunuz bilmiyorum ama benimle uğraşmaya kalkma. Duydun mu?” Derin bir nefes aldım. “Ben seninle uğraşırsam zararlı çıkan sen olursun. Sen ve Onur bir evliliğin yıkılmasına neden oldunuz ve ben bunun için daha hiçbir şey yapmadım bile.” 
          Kaşları çatıldı. “Yapmadın mı?” diye sordu. “Onur senin yüzünden hapiste! Senin yüzünden beni bıraktı!” 
          Onur’un hapiste olduğunu ilk defa ondan duyuyordum. Boşandığımız gün onu polislerle dışarı çıkarken gördüğüm andan beri haber almamıştm. Almak istememiştim, artık hayatımdan çıktığına göre onunla ilgili hiçbir şeyi bilmek istemiyordum. Ama bilmediğimi Selin’in bilmesine gerek yoktu. “Tüh,” dedim yalandan üzülmüş gibi, yapmacık bir sesle. “Ben mi dedim şirketi birbirine katsın diye? Yapmasaymış!” 
          

birmiktardefne

Selam canlarım! Uzun zaman oldu, özür dilerim bu kadar bekleteceğimi tahmin etmemiştim. Okul, özel hayatım ve sürpriz soğuk algınlığım bütün planlarımı bozdu. Telafi edeceğiz merak etmeyin. Size minik minicik bir alıntı getirdim. ❤️
          
          “Aynı fikirdeyiz Ayça,” dedi sert bir sesle. “Sen kendi kendini sabote ediyorsun. Duygularının önüne kalbini engel diye koyuyorsun ama o duyguların zaten kalbinden geldiğini görmüyorsun.”

birmiktardefne

Selam canlarım! 2. Parttan alıntı getirdim sizlere. Yarın akşam bölümde görüşmek üzere ❤️
          
          “Duydun. O yüzden kaçar gibi gittin değil mi?” 
          Omzunu silkti. “Ne fark eder?” diye sordu kaçamak bir cevap vererek. “Sonuçta sen cevabını verdin.” 
          “Adil değil,” diye karşı çıktım. Hem de hiç adil değildi. Kaç cephede birden savaştığımı görmüyor muydu? “Ne dememi bekliyordun? Mahkemeden hemen önce, Onur akbaba gibi avını gözlerken ne diyebilirdim?” O anı hatırlıyordum, tek amacım Onur’un Göktan’ı kalbime kara bir leke gibi sürmesini engellemekti. Bir şeyler vardı, inkâr edemezdim. Kalbim Onur’dan uzaklaştıkça yara bandına koşuyordu. Oysa farkındaydım yara bandından daha fazlası olduğunun. 
          Bunları yalnızca kendime itiraf edebiliyordum, zorlukla söyleyebiliyordum. Başkalarına sustuğum gibi Göktan’a da sustum. “Kalbinde bana ait bir şey var mı yok mu?” diye sordu sanki cevabı zaten biliyor gibi. Sessizliğim onun cevabını onaylamış gibi güldü. “Yok. Yani sorun da yok, Ayça. Kendi kendime kafa dinlemek istedim sadece.” 
          Başımı iki yana salladım. “Çok yanlış bir zamanda soruyorsun,” dedim içimdeki sıkıntıyı atmak için haykırırcasına. “Cevabım belli.” 
          “Yanlış zamanlar bitmiyor ki,” diye bir serzenişte bulundu. “Peki, doğru zaman geldiğinde yine soracağım.” 
          Meydan okurcasına gözlerinin içine baktım. “Sor,” 
          Bana doğru bir adım atarak üç adımlık mesafeyi iki adıma düşürdü. “Sorarım görürsün,” dedi tıpkı benim gibi meydan okuyarak. 
          Başımı salladım. “Bence de göreyim!” 
          “İyi!” 
          Omzumu silktim. “Çok iyi hem de!”