Sevgili 8 yaşındaki ben,
Eğer bir bahçıvan olsaydım en güzel çiçekleri ekerdim mezarına.
Binlerce düşün arasından, yılların ardından seni görüyorum. Kimi zaman aynadan dönüyorsun bana kırmızı gözlerinle okşanmayan saçlarınla gülümsüyorsun her zamanki gibi. Merhaba 8 yaşım bak işte 16 olduk...
Ağlamanın insana kattığı değeri bilirim. Varlığını kabullenip hislerinin farkına varabilirsin çoğu zaman. Canından akıttığın damlalar derdinden gider, kendi tesellin sensindir.
Göğsünde taşıdığın onca yüke bir ateş vur harlasın gözlerinin yaşı. Kimi zaman da sil ellerinle sönsün bu yangın. Ki kolay değil, olmayacak ve hiçbir zaman da olmadı zaten. Fakat sana yaşamı hissettiren acı değil miydi iki gözüm? Biliyorsun ki acı biterse hiçbir şey hissedemeyeceksin bu hayatta. Hisler ruhun aynasıdır. Hem kendini göremeyen başkasına nasıl yansıyabilirdi ki?
Güçlü olman gereken tek yaşam kelebek... Soruyorum şimdi, bitirecek misin bir günde? Ya da hissedecek misin acıyı yolun sonuna kadar? Belki sonsuz bir kabusa imza atıyorum, belki sonuma. Önemli olan çok yaşamak değil derin yaşamak derim hep ama bilmelisin, yaşamak henüz bu değil. Yalnız yürüdüğün yollar duruyor geçmişin kenarında, ezbere bildiğin kayıplar.
Sevgili 8 yaşındaki ben, ahlar vahlar ülkesinde yaşayan pejmürde insan olma romantizminden vazgeç. Hayatına odaklan ve geriye dönük yaşama, sen ben olma. Öyle kayıpların olacak ki yıkılıp birçok kez vazgeçeceksin nefes almaktan. Ama ben nefes almanın sana kattığı bir umuda şahitlik ettim. Hayatın sana verdiği tek şans senmişsin adeta. Lütfen boş yere savurma kendini.
Bu dünyaya katacağın bir gençlik, bir aile ve bir hikaye var. Bu hikayenin sonunu birlikte getirelim. Daha birçok kez pes etmenin eşiğinden dönüp defalarca bölüm yazalım. Zamanı gelinceye kadar hayatta kalman dileğiyle...