erussaton

i would cross oceans of time to find you.

erussaton

sayfa 261. ''hadiseleri olduğu gibi karşılamaya, kendiliğinden bir şey yapmamaya karar vererek yattı. pek sakin olmayan bir geceden sonra hayatı biraz daha tatlı buldu. hadiseler, gece vakti ve bir idare kandilinin ışığında konuşulduğu kadar ümitsiz ve korkunç değildi. dışarıda ağaçların yapraklarını oynatarak esen bir sonbahar rüzgarı, bu ölüme mahkum yaprakları henüz koparamıyordu. bu minimini yeşil mevcudiyetler bile içlerinde bu kadar kuvvetli bir mücadele ve başarı kabiliyeti taşırlarken, kendisinin karanlık düşüncelere dalması doğru olamazdı.''

erussaton

sayfa 163. ''şimdi gözlerini kaparsa hiçbir şeye yanmayacaktı. düşünüyor ve ayrılmaktan büyük bir üzüntü duyacağı bir şey hayal edemiyordu. kızı bile onu bu dünyaya bağlayamıyordu. bunda bir lakaytlıktan ziyade, alın yazısına sessiz bir boyun eğme vardı. mademki hiçbir şeyi değiştirmeye iktidarı yoktu, her şey evvelden çizilen bir yolda yürüyecekti, o halde aklı başında bir insan, olanları tebessümle seyredip sırasını beklemeliydi.''

erussaton

"gecenin kör karanlığında ormanın içinde şarkı söylemek, çığlık atmak, yalın ayak dans etmek, hem de bir hayvan gibi ölümlülüğün farkında bile olmadan! bunlar güçlü gizemler. boğaların böğürmesi. topraktan fışkıran bal membaları. ruhlarımız yeterince güçlüyse aradaki perdeyi yırtıp atabilir ve o çıplak, dehşet verici güzelliğe gözlerimizi ayırmadan bakabiliriz, tanrı'nın bizi bir çırpıda yemesine, yiyip bitirmesine, kemiklerimizden sıyırmasına ve sonra tükürüp yeniden doğurmasına izin verebiliriz."