"Abi O.....o vuruldu"
Zeynep nerdeyse ağlayacak gibi çıkan sesi beni çileden çıkartıyordu.
"Tamam ben şimdi yola çıkıyorum"
Zeynep telefonda dikkatli ol gibi bir şey mırıldandı duymayıp telefonu kapattım
Kürşad ve Zeynebin dedesi Korgeneral Harun Albayrak'tan izin alıp yola çıkmam lazımdı.
Kapıyı kıracak gibi çalıp gel komutunu dinlemeden içeri daldım. Korgenaral Yunus Albayrak kaşlarını çatmış her zamanki ciddiyetiyle bana bakıyordu. Saygıyla selam verip rahat demesini bekledim. Bu adamın yanına ne zaman girsem bir tedirginlik sarardı bedenimi. Uğraşırdım ara sıra diklenirdim yine de çok büyük bir saygısızlık yapmaktan çekinirdim. Oğlunu da gelininide bu vatan için şehit vermiş bir kere bile isyan etmemeiş,iki torunu bu vatana asker birini savcı olarak yetiştirmiş. Onlar için tedirgin olursa olsun gıkını bile çıkarmamış. Yunus Albayrak işte...
Şimdi saygızca içeri girmemin nedenlerini bir bir kafasında kurguluyor ama asla bana sormuyordu. En sonunda pes etti.
"Rahat yüzbaşı, hayırdır sabah sabah"
"Bir maruzatım vardı komutanım"
"Söyle"
"Şırnak'a gidebilir miyim"
"Af buyur"
"Şırnak komutanım gidebilir miyim"
Yine bana soran gözlerle bakınca ben yine dalgaya vurasım geldi.
"I go to Şırnak mi?"
Elini masaya vurup bağırdı
"Yüzbaşı seni go to go to si.."
Küfrü yarım bırakması için aniden araya girdim
"Komutanım namusuma dil uzatmanız yani etik bir davranış değil"
"Gidemezsin bir yere otur oturduğun yerde"
Cidden zaten yeterince lak lak yapmıştım.
"Komutanım ben her türlü gidicem size saygısızlık yapmamak için sizden izin istedim. Biraz anlayışlı olsanız"