SEN.
Sen. Evet sen. Bunu senin için yazıyorum.
Bunu okuduğunu biliyorum. Ve bunu senin için yazdığımı bilmeni istiyorum. Başka kimse anlamayacak. Başka kimse bilmiyor. Bunun onlar için olduğunu düşünüyorlar. Ama değil. Bunu senin için yazıyorum.
Bilmeni istiyorum, hayat... zor. Her gün bir meydan okuma olabilir. Sabah kalkmak zor olabilir. Kendini yataktan çıkarmak için. O gülümsemeyi koymak için. Ama bilmeni isterim ki, bu gülümseme bazı günler devam etmemi sağlıyor. Zor zamanlarda bile harika olduğunu hatırlaman gerek. Gerçekten öylesin.
Mutlu olmalısın. Muhteşemsin.
Havanın mükemmel olmayabileceğini biliyorum. Sırtınızı rüzgara çevirmeniz veya burnunuzu soğuğun kıstırdığını hissetmeniz gerekebilir. Ama ne var biliyor musun, en azından onu hissetmek için oradasın. En azından güneşin sıcak ışınlarının yüzünüzde tadını çıkarabilirsiniz. Ya da yanaklarınızı ısıran o soğuk Şubat rüzgarı. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?
Yaşıyorsun.
Her şey düzelecek.
Mutluluğu hak ediyorsun. Ve gerçek mutluluktan bahsediyorum; gerçek mutluluk. Kalbinizi sıcaklıkla dolduran türden bir mutluluk.
Ve iyi olmanın nasıl bir his olduğunu hissetmeyi hak ediyorsun. Dünyanın sana karşı olmadığını hissetmek. Boğulmamak için sürekli suya basmadığınızı hissetmek. Her şeyden çok, iyi olmayı hak ediyorsun.
Ve bunu duymanın zor olduğunu biliyorum, özellikle de çok üzüldüğünde. Özellikle kendini sevmekten çok uzaktayken. Ama yine de bilmeni istiyorum. Çünkü bir gün tekrar iyi hissedeceksin. Bir gün yine mutlu olacaksın. An meselesi.
Öyle korkma, düşersen düş.
Düşerken aç ki gözlerini, ne için düştüğünü gör.
Nasıl dibe çektiğini bil,
kimin ittiğini bil, acıyı bil, dengeyi bil.
O anın bir mola olduğunu,
bir sınav olduğunu bil.
Bir an gelir ki, kalkar insan yerden.