jutshu

tempus fugit et nos fugimus in illus

jutshu

j’ai demandé à la lune
          et le soleil ne le sait pas.
          je lui ai montré mes brûlures
          et la lune s’est moquée de moi.
          et comme le ciel n’avait pas fière allure
          et que je ne guérissais pas,
          je me suis dit: “quelle infortune!”
          et la lune s’est moquée de moi.

endivija

‘bir başka ülkeye, bir başka denize giderim’, dedin
          ‘bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
          her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
          -bir ceset gibi- gömülü kalbim.
          aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
          yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
          kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
          boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.’
          
          yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
          bu şehir arkandan gelecektir.
          sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
          aynı mahallede kocayacaksın;
          aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
          dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
          başka bir şey umma-
          ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
          öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.*

jutshu

çook ama çok beğendim
Reply

endivija

senin tilkiler sayesinde bulduğum bu şiir. ağlak don kişot
Reply

endivija

leydi lazarus

jutshu

@endivija lütfen konuşalım
Reply

endivija

@jutshu söylerim ama şartları konuşursak
Reply

endivija

üç. 
          artık bütün akarsuları kirlidir yeryüzünün
          sahtedir somun, sahih değildir yufka
          hâlbuki bir ruhu vardı yaşamakların bir zamanlar
          zehrin bir tadı vardı, balın bir nahlı
          kıyamet kışlarda sımsıcaktı kiremitsiz damların altı
          anneme baktığım zaman mesela ben
          bana içtiklerimce beddua eden
          beni canından çok seven anneme
          baktığım zaman ben
          bütün bu vesâil-i irtibat
          insan denilen teknolojik hayvan
          bu karabasan gibi akıp giden distopik kâbus
          bağına küsmüş güller gibi tüketiyoruz ömrümüzü
          anneme baktığım zaman ben
          annem hangi elementlerden oluşmuşsa artık
          sızı çeker gövdesinde sonsuz evrenler
          hangi yıldız tozlarıyla yürümüşse tekâmülünü
          artık hülâsa
          rahman’a bakarım ben anneme baktığım zaman
          içimin ılık sularıyla seyrederim yüzünü
          ve sonra küfrederim bütün savaş çocuklarıyla topyekûn
          gecekondu çocuklarıyla, harcananlarla
          bütün bir insanlığa aynı öfkeden küfrederim
          “durdurun dünyayı başım dönüyor”
          artık bütün akarsuları kirlidir yeryüzünün

endivija

kendime kızıyorum, ucu allah’a dokunuyor*
Reply

endivija

ömrüm yazdı güzdü çocukluktu
          bitiyor bak göğün elleri kuş ağrısı
          ben sırtımdaki kesikten biliyorum
          su alan kalbimden kışın geldiğini
          pencereye bir fotoğraf daha asıp
          bekliyorum rüzgarın başka dillerden
          yalayıp getireceği uğultuları
          başka kederleri gurbeti başka bir acıyı
          ağrılar sancılar içinde bekliyorum
          ömrüm yazdı güzdü ömrüm bitti bitiyor
          ateşi harla acıyı gevret çayı sıcak tut
          sokaklar kar kanı eller buz
          annem alnında eski bir eşarpla
          kışı bekliyor arada göğe bir şeyler
          yolluyor elleri papatya tutar gibi nazik
          kalbi bir kedi yavrusu kadar ürkek
          şaşırarak bakıyorum ona bazen gülümseyerek
          yan tarafa taşıyorum yalnız benim
          yokladığım odanın kederini
          ömrüm hazırlan uzunca sürecek bu soğukluk*

endivija

bu orman uğultulu, bitecek mi, ne zaman?
          binlerce yıl varmış, çizik içindeyim dalları aralamaktan.
          ağacın tek tek kendini gösterdiği o manzara çok mu uzak?
          bu orman bombardıman. uzun, çok uzun bir kış geçirmişiz,
          bir de yaz, biraz uzan, uzan. 
          bizim korktuğumuz kadar yokmuş. yazda çocuklar varmış en azından.
          bir seyreklik olarak gülüymüş dünyanın bahar,
          onu atlamış mıyız? 
          biz onu hiç koklamadan… koklamadan…
          rutinin şen şakrak yeri, arada sıçrayan.
          dalları aralamadan dalları aralamadan. koklamadan mı?
          baktım. başı dönmüştü dünyanın ormanın uğultusundan.
          bana kırların tekdüze, ovanın rutin, nehrin durgun,
          arada sıçrayan yerini bağışla. tekrar.
          bir zamanlar vardı, bana onu bağışla. tekrar.*
          
          biraz yüksek bir düzlük, dağların haşmeti başlamadan.

endivija

https://youtu.be/v86NTQb5L3E
            
            çünkü kaptanlar korkar isyandan, fırtınalardan bile fazla*
Reply