jutshu
j’ai demandé à la lune et le soleil ne le sait pas. je lui ai montré mes brûlures et la lune s’est moquée de moi. et comme le ciel n’avait pas fière allure et que je ne guérissais pas, je me suis dit: “quelle infortune!” et la lune s’est moquée de moi.
endivija
‘bir başka ülkeye, bir başka denize giderim’, dedin ‘bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet. her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya; -bir ceset gibi- gömülü kalbim. aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede? yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün, boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.’ yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. bu şehir arkandan gelecektir. sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. başka bir şey umma- ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.*
endivija
leydi lazarus
endivija
üç. artık bütün akarsuları kirlidir yeryüzünün sahtedir somun, sahih değildir yufka hâlbuki bir ruhu vardı yaşamakların bir zamanlar zehrin bir tadı vardı, balın bir nahlı kıyamet kışlarda sımsıcaktı kiremitsiz damların altı anneme baktığım zaman mesela ben bana içtiklerimce beddua eden beni canından çok seven anneme baktığım zaman ben bütün bu vesâil-i irtibat insan denilen teknolojik hayvan bu karabasan gibi akıp giden distopik kâbus bağına küsmüş güller gibi tüketiyoruz ömrümüzü anneme baktığım zaman ben annem hangi elementlerden oluşmuşsa artık sızı çeker gövdesinde sonsuz evrenler hangi yıldız tozlarıyla yürümüşse tekâmülünü artık hülâsa rahman’a bakarım ben anneme baktığım zaman içimin ılık sularıyla seyrederim yüzünü ve sonra küfrederim bütün savaş çocuklarıyla topyekûn gecekondu çocuklarıyla, harcananlarla bütün bir insanlığa aynı öfkeden küfrederim “durdurun dünyayı başım dönüyor” artık bütün akarsuları kirlidir yeryüzünün
endivija
ömrüm yazdı güzdü çocukluktu bitiyor bak göğün elleri kuş ağrısı ben sırtımdaki kesikten biliyorum su alan kalbimden kışın geldiğini pencereye bir fotoğraf daha asıp bekliyorum rüzgarın başka dillerden yalayıp getireceği uğultuları başka kederleri gurbeti başka bir acıyı ağrılar sancılar içinde bekliyorum ömrüm yazdı güzdü ömrüm bitti bitiyor ateşi harla acıyı gevret çayı sıcak tut sokaklar kar kanı eller buz annem alnında eski bir eşarpla kışı bekliyor arada göğe bir şeyler yolluyor elleri papatya tutar gibi nazik kalbi bir kedi yavrusu kadar ürkek şaşırarak bakıyorum ona bazen gülümseyerek yan tarafa taşıyorum yalnız benim yokladığım odanın kederini ömrüm hazırlan uzunca sürecek bu soğukluk*
endivija
bu orman uğultulu, bitecek mi, ne zaman? binlerce yıl varmış, çizik içindeyim dalları aralamaktan. ağacın tek tek kendini gösterdiği o manzara çok mu uzak? bu orman bombardıman. uzun, çok uzun bir kış geçirmişiz, bir de yaz, biraz uzan, uzan. bizim korktuğumuz kadar yokmuş. yazda çocuklar varmış en azından. bir seyreklik olarak gülüymüş dünyanın bahar, onu atlamış mıyız? biz onu hiç koklamadan… koklamadan… rutinin şen şakrak yeri, arada sıçrayan. dalları aralamadan dalları aralamadan. koklamadan mı? baktım. başı dönmüştü dünyanın ormanın uğultusundan. bana kırların tekdüze, ovanın rutin, nehrin durgun, arada sıçrayan yerini bağışla. tekrar. bir zamanlar vardı, bana onu bağışla. tekrar.* biraz yüksek bir düzlük, dağların haşmeti başlamadan.
endivija
https://youtu.be/v86NTQb5L3E çünkü kaptanlar korkar isyandan, fırtınalardan bile fazla*
•
Reply