Ölüm. Latincesiyle Mortem, İspanyolcasıyla Muerte, Fransızcasıyla Mort. Onu ifade eden harfler, sesler değişiyor belki ama tüm evrenin paylaştığı iki gerçekten biri. Nice düşünürlerin hakkında satırlarca değişik yorumlar yaptığı, her var olma masalının vazgeçilmez hikayesi. Gariptir, ölümü hayatın bir parçası olarak sayıp saymayacağıma dair şüpheye düşerim pek çok kez. Çünkü bizler, hepimiz onun gözlemcisiyken onu deneyimleyenlerimiz yok. Ne demiş Epikurus, ''Ben varsam ölüm yok,ölüm varsa ben yokum.'' Sanırım bu çıkmazımdan kurtulmamım tek yolu onu doğum gibi yok saymak olacaktır. Ama bu çok zordur, çok zor. Gerçekten kendini bu prangadan kurtarmış olan varsa o yüce bir kişiliktir kuşkusuz. Ancak bu noktada yapacağım bir ayrım vardır, öüm gerçeğini tümden yok sayanlara değil benim sözüm. Onun her zaman orada, çizginin sonunda görenler; onun orada, çizginin sonunda olmasını kabullenenlerden bahsediyorum. Tıpkı çizginin başı gibi. Bu zor, çok zor. Çünkü araya bilinç giriyor, belki tamamen bir yanılgı olsa da ben giriyor işin içine. Olmak durumundan çıkmak giriyor. İşte o zaman karman çarman oluyor her şey. Ben çizginin sonunu görebiliyor olduğumu sanırdım. Kısacık bir zaman diliminde, sadece bir dakikada anladım ki yanılgıdan ibaretmiş bu. Ben çizgiyi görüyormuşum ama devami bir unutkanlık halindeymişim meğer. Kendinize devamlı ''Bir gün öleceğim.'' demekle bir gün öleceğini bilmek aynı şey değilmiş meğer. Bu kadar yazacağımı ben de bilmiyordum. Yüksek ihtimalle de imha edeceğim bu yazıyı, belki de başka bir yere kopyalarım. Ama bir süre elimin altında olsa iyi olacak. Kayıt defteri misali.