Geberiyorum... kıvrım kıvrım kıvranıyorum acımdan. Gözünüzün önünde eriyorum anne, bakıyorsun ama görmüyorsun anne. Bak işte yine dipteyim baba, kaybettim. Yardım edin , duyun şu sesimi kurtarın küçük kızınızı artık. Hayat bağıra bağıra susmayı öğretti bana. Anne biliyor musun kimse anlattığı gibi değilmiş. Ben geceyi çok seviyorum o huzurlu karanlığı sessiz geceyi ama çoğu gece kendimi zorlaya zorlaya erkenden uyuyorum. Çünkü uyumadığım zaman canım acıyor canımı yakan şeyleri hatırlıyorum, özlüyorum. Neyi özlediğimi bilmeden özlüyorum. Ama ben geceyi, karanlığı, huzuru seviyorum. Karanlıkta kapı arkasına oturup kafamı dizlerimin üstüne koyup ağladığım zamanları seviyorum. Yavaş bir müzik açıp, yeşil çayımı içerken düşünmeyi seviyorum... Gecenin ortalarında camdan dışardaki sessizliği ve yalnızlığı izlemeyi seviyorum. Eskileri düşünerek o camdan dışarıyı izliyorum ve soruyorum kendime '' her şey daha farklı olabilir miydi?'' diye ama sonra diyorum ki ne fark eder o seni kırdı, seni kırdıktan sonra bir şeyleri farklı kılmanın yada düzeltmenin ne anlamı var ki ne de olsa mezara dikilen çiçek ölüyü diriltmiyor... Bazı kişiler vardır ağlayamaz. Siz onu başı dik, her şeye göğüs geren, birisi olarak görürsünüz. Böyle yıkılmaz zannedersiniz. Doğru ya hani güçlüler hep bir yıkılmazdır. Gülüşlerinden dertsiz, tasasız, zannedersiniz. Hiç görmezsiniz o içindeki yaraları, prangalarla çevrilmiş geçmişini. Bilemezsiniz ki nelere maruz kaldığını, nasıl ihanetlerle çevrili bir hayatı olduğunu, bilemezsiniz ki o kişinin yaralarının ne kadar derin olduğunu. O yıkılmaz, mutlu, dertsiz tasasız sandığınız kişinin viran olduğunu asla göremezsiniz. Gözlere ah o gözlerime baksanız can çekişen birini göreceksiniz. Hiç dikkat etmediğiniz gözlerde viran olmuş kişiyi göreceksiniz . Sonra gözlerinizi dudaklara indirdiğinizde yutkunmakta zorlanıyor, sesi titriyor ve inceliyordur...