06.23
Saat sabahın altısını geçiyor. Bir pazar sabahına, gecesinde hiç uyku uyumadan giriyorum. Düşüncelerimle boğulurken odamın camından dışarı sarkıp bir sigara yakıyorum ve dumanı içime çekiyorum. Hafifçe eğilip olanları izliyorum, arabalar ve bir iki tane çöpçü ağabey görünüyor. Yorgun, belki uykulu… Biraz kendimi benzetiyorum dış gözle bakınca.
Soluk bir güne, içimde özlem duygusunu tadarak girmeyi biliyordum ama alışılmış bir özlem duygusuyla beraber gelen göz yağmurlarına ne edilir bunu hiç bilmiyorum. Hele bir de koku bir anda geliyorsa burnun ucuna, öyle bir sızlar ki gönül…
Sonuna gelince sigaranın aslında duman’ımı çekmişim diye algılıyorum. Burukluk devam ederken parmak uçlarımla yatağıma geri girip gözlerimi kapatmak için uğraşıyorum. Her şeyi susturuyorum. Bana zarar veren bütün üzüntülerimi, yaralarımı bir kenara kaldırıyorum. İçimdeki sızımı bağlıyorum kendime. Huzuru tadıyorum sonunda.
İnsan özlemeyi biliyorsa sevgi bağı güçlenmiştir. Ben fark ediyorum ki iplerimi bağladığım gücüm, sevgim, özlemim uzağımdayken hatırı sayılır yalnızlığı kendime dost ediyorum. Yine de özlemek güzelken içime çektiğim duman’ımı özlemek ne çok acı verici böyle.
Hava açıyor şimdi, sabahları uyumak zor oluyor ama benim için burnumun ucunda dolaşan tatlı koku beni kollarına çağırıyor. Halbuki ben almıştım geceleyin kollarıma.
Bu arada; ne ara güneş açtı da kalemimi bıçak eyledim?