Araf'a her saç telinizi asmış olsaydınız şu anki hislerimi de biliyor olurdunuz.
Benim Araf'ım yine bendim. Her saç telim tek tek boynuma dolansa, şah damarımın tam üzerinde dursa ve bir neşter gibi o damarı kesip kalp atışlarımı yavaşlatıp ardından durdursa bile ruhum ölüp ölmemek arasında kalırdı.
Yaşıyordum.
Ölmemek için.
Parmaklarıma sinen sigaranın külünü silkerken umursamaz görünüyordum. Ama öyle değildim. Belki de en çok umursadığım andaydım.
Elmas gibi parlayan kara gözleri ifadesizce bana odaklanmıştı.
Onu ne görüyordum ne duyuyordum.
Beni ona kör yapan da sağır yapan da oydu.
Şimdi ben ona dilsiz olmuştum. Bir şeyler söylemem için neleri feda edeceğini biliyordum ama o zaten en büyük fedayı yapmıştı.
Vefasını, veda ederek kutluyordu. Zafer onundu yenilgi benim. Ama ilk defa zaferi istemiyor gibiydi.
Bu bizim sonumuzdu. Onsuz bir son.
&