"Kızıl umutlarım sensin, aşkım ve gizlim, amber kokulu mumlarımın hepsisin ve sen sadece benim, ben sadece seninim. Sen, ruhum ve cennettimsin. aydınlığımdaki bordo ışıklarsın. Buğulu camların ardından izlediğim bahar yağmurum ve hiç uyanmak istemediğim yaz uykumsun"
Sesini düzgünce duymadığın birine nasıl mühürlenebilirsin? Onu hissetmeden, tatmadan, koklamadan ve yaşamadan... Hislerim öldü sanırdım. Meğersem kıyametler kopartacak kadar çoklarmış. Yüreğimde fırtına var sevgilim. Önüne ne katarsa alıp götürüyor. Acıtıyor. Darma dağınığım. Paramparça bölünmüş... Işıktan nefret edip karanlığa siginir oldum. her gece ayrı bir yaş ayrı bir hüzün gözlerimde. Mehtap bile aydınlatmıyor ruhumu. Derinlerde bir yerde varolan belki de bazı şeyler vardır ama katilim asla onu bilemeyeceğim çünkü sen onu çaldın. Ve bundan haberin dahi olmadı.
Zor bir zamanda geldin ve siyah parıltılar bıraktın kanatlarından yeryüzüne dökülüp atmosferi saran. Bir yerde, belirsiz bir zamanda karşılaştık. Sor bana hatırlamıyorum bile nasıl olduğunu. Kalbimde o güne kadar hiç hissetmediğim sevgi yangınlarına şahit oldum. Gülüşün.Gözlerin. Ve hiç duymadığım sesin yaşama inancım oldu benim. Hiç dokunmadığım gümüş tenin rüyam gözlerindeki karanlık benim güneşim oldu. gecenin büyüsü ile ben sana bakarken dudagindan çıkan her nefesin mehtaba dönüştü denizde işte benim ay-im oldu. tenindeki gümüşi parıltılar benim yıldızlarım.
güneşim, ay-im ve yıldızlarım geçmiş yaşamımdan bana kalan son hatıralar seninle can buldu.
Daimi solgun karanlığımin güneşi
Gece parıltım ay-im
Sevgi döküntülerim yıldızlarım...
Hissettiklerimi satırlara aktaramadığım çok zaman oldu. ya o duygu beni sarmadı ya da ben tarif edilemez bir boşluğa düştüm.
Yaşama dair ne varsa benim için sadece içi boş bir kutudan ibaret olmaya başladı. Duyu organlarımın algılamakta zorlandığı bir yerdeyim. Cennetin en karanlık köşesinde altın zeytin yapraklarinin üstüne titrediği bir kitabın sayfalarında sonsuza dek açılmayacak gizli kalmış sırrımı söylemek istiyorum. Aynı şehirde farklı zamanlarda olmak gibiydi seni sevmek. Vakitsiz yanlış ve insanın en sahte düşlerine işleyen bir tılsımın vardı. Gözlerin gözlerime degidi zaman hislerim alev aliyordu cennetteydim. Kalbindeki nadide yerinin sahibiydim ama sonra bir lanetinle uzaklaştım oradan. Cayır cayır yandı bağrım. Cennetindeki cehennemi tattim. Yasak meyveydin sen. Başta cazibene kapıldım sonrasında beni kovdun. Aşkından buruk bir güvercin gibi cirpinan kalbim artık sadece nefret için atıyor. Intikam günümün sonunda elimde sadece senin kanın olacak.
Benki her gece: Yıldızların gökyüzünde göründüğü vakit hafızamda hayatımın en güzel anılarını canlandırırdım. O anları böylesine özlemle hatırlamama sebep olan his, hiç şüphesizki senin gözlerindeki siyahi hülyalardı. Aynı vakit karşılaştım gözlerinle, dudaklarında titrek bir gülümse vardı. Dolunayın muhterem pürüssüzlüğü deniz kokulu tenine çarpıyordu. Ah ne kadarda manidar! Elimi uzatıyor fakat elim sadece boşlukta asılı kalan bir söğüt dalı gibi kalıyordu. Yıldızlar inince ben hep böyle bir hale bürünüyorum. Ruhen ve bedenen bulunduğum şu tahta balkondan ayrılıp yanına uçuyordum. Böyle biriydim ben taki Son Valsine kadar. Maskeni dediği an tenimi cayır cayır yakan ellerine aldın ve büyü bitti.
Yazdığım her kelime oluşturmuş olduğu cümleye kimi zaman zıt düşüyor. Saklanıyor sanki satırların arasına. Düşüncelerim hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Başımı döndürüyorsun. Tenin den yükselen iyotlu deniz kokusu rahatlatırken kendi karanlığın bir Girdap gibi beni içine çekiyor. Seninle dibe surukleniyorum. Bunu seviyorum ama canım acıyor. Çünkü sen benim için bir korkusun. Yüzleşemiyorum. Görmeyi arzuladığımda uykularım kaçıyor. Rahat edemiyorum. Fakat sen yokken de rüyalarım kabusa dönüşüyor. Bir türlü anlayamıyorum. Sana Neden Kapılıyorum?
Bir Viyana sabahında açıldı gözlerim...
Yatağım uyku kokuyor hala
Başım ağır gelse de
Kalkıyorum
Gözlerim gri aydınlıkta
Kırpışıyorken
Kuş sesleri geliyor kulağıma
Az ötede Tuna Nehri coşkuyla akıyor
Mersin balıkları dans ederken suda
Saçlarım poyraz ile ucusuyor
Matemli havada bir sevinç var içimde
Her zerremde hissediyorum bu coşkuyu
Kilise çanları çalıyor az ötede
Dudaklarım arzuyla kıvırılıyor
Balkonumdayım
Seyredalıyorum bu manzarayı
Bir Viyana sabahına
Açtım gözlerimi
Her şey Tanrıdan bir hediyedir bizlere. Yaşadığımız iyi şeyler için şükür ederken, kötü olan olaylar karşısında isyan ederiz Tanrı'ya.
Kaderin bir cilvesi midir bu? Ya da sadece bir yakarıştan ibaret mi bu içimizdeki fırtınalar?
Ben yapamıyorum... Ben beceremiyorum. Nasıl bir insan oldum ben? Ben böyle miydim? Tanrım görünmez mi oldum artık? Diye savrulur namelerimiz yarattığımız fırtına içinde.
Bir türlü rahata ermez ruhumuz sorularına cevap bulana kadar. Devam eder türkülerine. Yanık yanık söyler bu nameleri. Her şey hediyeyse bize, bu gelen kara kutu içindeki nefleride yenmeliyiz. Unutmayalımki;
Her fırtınadan sonra mutlaka güneş açar...
Geçmez dediğimiz hangi şey geçmediki?
Hayalleri ve umutları kitaplarda olan bir Venüs' üm. Dışarıdan güçlü duran yanım içimdeki bohem kişiyle zıtlaşır çoğu zaman. İç çekişmelerimden arınmak için Ilhan irem in sesiyle sarhoş olurum rahatlarım. Birde Ayşe Kulin varsa yani başımda bütün sıkıntılarım ucu verir bir anda. Kitabın karakteri Ben olurum ve düşünürüm sürekli.. iste böyle biriyim ben..
Ignore User
Both you and this user will be prevented from:
Messaging each other
Commenting on each other's stories
Dedicating stories to each other
Following and tagging each other
Note: You will still be able to view each other's stories.