ben hayatımdaki insanların gözünün içine bakarım. bir derdi varsa da bilmiyorsam diye içim içimi yer benim. uyurken rüyalarında ne gördüğünü sorarım, arar halini sorarım. arayamayacak şartlardaysam Allaha sorarım. onun halini bana aşikar et Allahım derim. bu yüzden bir yerim ağrıyınca, gök gürleyince, bir kabus görünce, kırılınca elimde bir bardak, bir kabustan uyanınca kan ter içinde sayıklayarak, hatta hasta olunca ben, sanarım ki birine bir şey oldu. oldu da malum oluyor bana. çünkü birinin yalnız ağlamasından çok korkarım. ben birini sevince çok korkarım. uyuyamam o uyumadan. ya açsa diye sofralara oturamam ben. telefonumu kapatmam hiç, hiç almam sessize geceleri, beni sabah beşte de arasan açarım. beni iki elim kandayken bile bulursun işte. ben böyle severim ve böyle sevilmiyorsam eğer çünkü hiç böyle sevilmedim, herkes hep ona bir şey olmaz diyor, herkes benim her şeyi halledeceğimi düşünüyor. çünkü hallettim ya hep, yine yaparım sanıyor. ama benim bir sevgi anlayışım var ve o şekilde sevilmezsem eğer öyleyse hiç sevilmem ve bu beni üzmüyor. sadece neden kimse bir kere beni düşünmüyor ki. niye sen aramıyorsun. niye cümlelerini eksiltmiyor kimse. o benle niye konuşmuyor. niye bir Allahın kulu da çıkıp olum sen iyi misin demiyor. akşam eve dönünce, uyumadan beş dakika önce, ya da rüyasında görüp beni, düşünce elinden bir bardak niye bunu bana yormuyor. neden benim nasıl olduğum kimsenin hatrına gelmiyor. ben çok mu iyiyim, ben hep mi iyiyim, hiç mi bir şeye gerek yok bana. ben, beni merak etmeyeceğiniz kadar güçlü müyüm. siz güçsüz olduğunuzdan mı üstünüze titriyordum sizin. benim bir yerim kanıyor ve o kadar kimse öleceğimi düşünmüyor ki benim, çünkü ben ölmem zaten, hallederim ben, bir şekilde yaparım ve aşarım değil mi. beni öyle ciddiye almadınız ki ben bu hisle daha beter haldesiniz sanıp kendi yaramı sarmadan size koştum. ama benim sevdiğim birisi böyle hissetseydi, böyle benim hissettiğim gibi, ben kendi yüzüme bakamazdım.