Violetta

4.6K 216 84
                                    


Fransa, Lyon


"...Ve sonra tüm halk mutluluklarını kutlamış." diye hikayesini sonlandırdı genç kız. Cümlesini bitirir bitirmez yaşlı ama bir çocuk kadar heyecanlı topluluk coşkuyla alkışlamaya başladı. Alkışları gören genç kız mutlulukla baktı karşısındaki  insanlara. Herbirinin yüzünde memnun bir ifade vardı. "Sevgili Violetta, muhteşem hikayeler anlatıyorsun!" diye bağırdı bayan Annabeth. Tam adının Alice Violet olmasına rağmen, bayan Annabeth her zaman ona "Violetta" diye hitap ederdi. Oturduğu sandalyeden çevik bir hareketle kalktı genç kız. Ve karşısındaki insanlara bir şovmen endamıyla selam vererek,"Beni şımartıyorsunuz, bayan Annabeth." dedi nazik ve mükemmel bir Fransız aksanıyla. Bunun üzerine birkaç kişi kıkırdarken,bayan Annabeth yapmacık bir sinirle: "On yedi yaşındaki biri için pek de süslü bir aksan," dedi. Genç kız bu sözler üzerine gülümserken telefonu titreşmeye başladı. Ekranına baktığında Latince dersinin yarım saat sonra başlayacağını görmesiyle aceleyle yerinden kalkarken, bir yandan da huzurevindeki bu tatlı insanlarla vedalaşıyordu.

Binanın dış kapısında iken geriye doğru baktı, Alice. Binanın ana salonunda,camın arkasında toplanmış bir kaç meraklı göz gidişini gözlemliyordu. Onlara baktığını fark ettiklerinde hemen el salladılar, Alice ise yalnızca sırıtmakla yetinerek yoluna devam etti.

Caddelerin arasında hızlı hızlı yürürken bir mağaza camındaki görüntüsü çarptı gözüne. Güzel bir fiziği vardı kendince. Omuzlarından dökülen siyah saçları da yüzünde hoş dıruyordu açıkcası. Gözleriyle vücudunu tararken, yüzünde biraz durdu. İlk önce şekilli dudaklarına sonra gözlerine baktı.

Babasından aldığı çikolata kahvesi gözlerine.

Adamın yüzü hatırına gelince hırsla yürümeye başladı.
Adımlarını yere sert bir şekilde basıyordu. Gerçi o çocukluğundan beri yere sert basardı. Annesinden öğrendiği onca alışkanlıktan sadece biriydi bu. Yere sert basmak. Annesi her zaman başını dik tutar, kendinden taviz vermezdi. Alice annesine hayrandı. Kadının doğuştan gelen bir asilliği vardı. Üstelik çokta güzeldi, Alice bazen annesinin yanında kendisini çirkin hissetmeden edemezdi. Fakat kadının dediğine göre de kendisi oldukça dikkat çekici birisiydi. İlgi toplamayı pek sevmesede bir ortama girdiğinde insanların bakışları üzerinde toplanırdı.

Alice ise ilgi çekmekten çok sanatı ve bilimi severdi, MIT'ten mezun olmuştu ve şu an nanoteknoloji doktorasını tamamlamaya çalışıyordu. Stark zekasının kendisini gösterdiği alanlar maalesef çoğunlukla akademikti, kalabalık ortamlarda pek bir işe yaramıyordu genç kız için. Kendisi tanımadığı ortamlarda biraz da utangaç oluyordu açıkcası.

Alice, Lyon şehrinin en büyük meydanı olan place bellecour'dan
geçerken gözlerini siyah eldivenlerine dikti. Belkide, diye düşündü. "Belkide o, (babasına asla baba deme cesaretinde bulunamamıştı.) beni bu yüzden sevmiyordur?sonuçta
kim kızının dokunduğu her şeyi buza çevirmesinden hoşlanır ki?"

Alice bunları düşünüyor iken garip bir hisse kapıldı. Vücudundaki tüyler diken diken olmuşken adımları yavaşladı. Üzerinde birden fazla göz hissediyordu. Adımlarını sabit tutmaya çalışırken başını hafifçe kaldırarak sokağa bir göz attı.

Bir seyyar tezgahtar, dilenen sıska bir çocuk, sağ köşede gülüşen bir kız grubu... görünürde pek bir şey yok gibi durmasına rağmen vücudundaki garip his bir türlü gitmedi. Kızların yanından geçerek köşeyi döndüğünde işler daha da kötüleşti.

Bu hissi tanıyordu.

"Takip ediliyorum, " diye düşündü.

Meydanın ilerisinde dikilen iki kişiyle göz göze geldiğinde bu his daha da kuvvetlendi. Birisi kadın diğeri erkek olan bu iki kişi Alice ile göz göze geldiklerinde kısa bir duraklama yaşamışlar, ardından kadın olan arkasını kendisine dönmüştü. Alice gözlerini hala kendisine bakan erkekten çekmeden önce onun yere bakarak bir şeyler mırıldandığını zar zor görebilmişti.

Daughter Of STARKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin