"Korku filmi izlemeliyiz kesinlikle, itiraz kabul etmiyorum arkadaşım."
"Ama Sungchan-"
"Korkmazsın Shotaro, hem ben buradayım. Korku filmi diyorum demesine de öyle çok korkunç değil, iki kere izledim daha önce."
Jung Sungchan, onda keçi inadı vardı.
Okul çıkışı onun evine gelmiş ve saatlerce birlikte oyun oynamıştık. Söylemem gerekirse cidden çok zengin olduğunu o zaman fark ettim. Hayatımda gördüğüm oyunlardan on katı fazlasına sahipti belki, bir odası tamamiyle plaklara ayrılmıştı. Bayağı eskilerin şarkıcılarının plakları büyük raflarda kendisini belli ediyordu, ayrıca odada birçok farklı müzik aleti buluyordu, her birinin fiyatlarının çok pahalı olduğunu bildiğim beş farklı kamerası vardı, kocaman odanın bir duvarı sadece şimdiye kadar gittiği farklı ülkelerde çektiği fotoğraflara ayrılmış, hatta ülke ülke sınıflandırılmıştı. Yüzlerce fotoğraf vardı, her birinin altına not düşülmüştü nerede ve ne zaman olduğu. En az yirmi ülke saydığımı söylemeden geçemeyeceğim.
Bu kadarla da değil, bana alt tarafı bir sweat ve eşofman vermek için dakikalarca kıyafet aramıştı, sahip olduğu aksesuarlar, sınırlı sayıda üretilmiş saatler, cidden değerli yüzükler, babamın mal varlığını elden çıkartsam dahi alamayacağım takımlar vardı. Daha önce geldiğimde fark etmemiştim ancak evin geri kalanını da hayli göz alıcı ve pahalıydı. Duvarlara asılı tablolar, vazolar, avizeler ve diğer her şey paha biçilemez kelimesinin karşılığıydı.
Hiç ait olmadığım bir yerde olduğum o kadar belliydi ki.
Bütün gün ağzım açık onun peşinden gezmiştim ve evin salonuna giden yolu hâlâ öğrenenedim bile.
"Peki, öyle olsun. Ama korkarsam sabaha kadar uyutmam seni."
"Anlaştık."
Gülümsedi ve televizyondan filmi açmak için yeltendi, ağzıma bir cips daha attım hoşnutsuzca. Jung Sungchan beni hâlâ tanımıyordu ve çocukken annemin gölgesini hayalet zannettiğimden koskoca bir ay boyunca abimin yanına sokulup uyuduğunu bilmiyordu. Biri yüzüme hiç de korkunç olmayan bir şekilde öcü taklidi yaparak bağırsa dizlerimin bağı çözülür ve ağlamaya başlardım.
Jung Sungchan belasını bu gece bulacaktı.
"Teşekkür ederim Shotaro."
Minnettar olduğunu göstermek adına resmen parıldayan gözlerine baktığımda saçma bir utançla önüme dönmek zorunda kaldım. İki saniyelik bakışma, yanımda oturduğu için bana çok yakın olan yüzü, loş ışıkta televizyonun saçtığı renkli ışıklarla aydınlanan yüzü çok güzeldi ve bu içimde birtakım hislerin anlamadığım bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamıştı. Yanaklarımın ve kulaklarımın aniden ısındığını hissettiğimde karanlık oluşuna güvenerek yüzümü saklama gereği duymadım.
"Önemli değil canım, arkadaşız sonuçta."
"Tabii, arkadaşız."
Önüne dönerek filmi başlattı, yerime biraz daha sindim. Elimdeki kaseden bir cips daha alıp ağzıma doluşturmaktansa minik lokmalarla yemeye başlamıştım, aklım tamamiyle başka yerlerdeydi. Gözlerim ekranın üzerinde dolanıyordu, gayet normal bir şekilde film izliyor gibi durduğuma emindim, beynimin içinde ise kıyametler kopuyordu sanki. Az önceki olaya verdiğim abartılı tepkiyi düşünüyordum, neden bir anda yanaklarıma resmen tüm kanım toplanmıştı? Yakın olduğu için olmalı, diye düşündüm, daha çok bu şekilde kendimi kandırdım dakikalarca. Yirmi dakikayı işte böyle kafayı yiyerek geçirdim, filme odaklanmıyor, sadece izliyordum ve ne olup bitti hakkında tek bir fikrim yoktu. Ta ki o ana kadar, kulaklarıma tiz bir çığlığın ulaşması ve kötü karakter olduğu her yerinden belli olan ağzı yüzü yamulmuş birinin aniden belirmesiyle korkudan neredeyse tükürüğümde boğulacaktım. Bir anlık refleksle kucağıma koyduğum cips kasesini fırlatıp yanımdaki en yakın şeyin arkasına saklanmaya çalıştım ve o şey(!) Sungchan'dan başkası değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Affluenza
Short Story"Para sevgiyi getirmez, onu sen bulmak zorundasın." {jungsungchan+osakishotaro} Conan Gray - Affluenza