SAAT 03:33 MİKE'TAN
Saatlerdir gözlerimi bile kırpmadan tavanı izliyorum, düşüncelerde hapsolmak diye bişey var derler ya hani tam olarak onu yaşıyorum şu an. "Neden?" Diyorum kendi kendime, "neden bu kadar duygusal ki?" "Neden bu kadar duygusal olmak zorunda?" Evet, o kişi William Byers. Ve tam bir duygusal, her şeyi yanlış anlıyor. Onu dışlıyormuş muşuz, peh.
Han odadan gelen mırıldanma sesleriyle kaşlarımı çattım, içimden bir ses gizlice gidip dinlemem gerektiğini söylüyordu. Ve öyle de oldu.
Yatağımdan kalkıp yavaş adımlarla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım, ses Will'in odasından geliyordu;
"Darlin' you got to let me now should ı stay or should ı go?"
Dedi titreyen sesiyle Will, bir dakika ağlıyor muydu?
"İf you say that you are mine ı'll be here 'til the end of time"
Burnunu çekti bu seferde, evet gerçekten ağlıyordu.
"So you got to let me know should ı stay or should ı go?"
"Its Always t-tease tease t-tease.."
Yanına gitmek için tam bir adım atacakken vazgeçtim, bu saatte yanına gitmem fazlasıyla saçma olurdu. Hem belli ki yalnız kalmaya ihtiyacı var, rahasız etmeyeyim boşuna.
Son kez baktım ona, ve odama doğru yürümeye başladım. Odama girdiğimde kapıyı kapattım ve rahatlıkla gözlerimi kapatıp huzurlu bir uykuya daldım.
SAAT 10:26 MİKE'TAN
Birinin beni dürtmesiyle yavaş yavaş gözlerimi açtım, beni dürten Will'di."M.Will, beni 2 dakika sal yaa"
"W. Uyan Mike annem çağırıyor"
"M. Tamam Joyce'a 5 dakikaya geleceğimi söyle"
"W. Peki, O zaman ben Jane'in yanında otururum"
Gözlerimi 2 saniye yerinden çıkaracakmışım gibi açıp hemen yataktan kalktım, hızlıca tişörtümü çıkardım ve dolaptan yeni bir tişört aldım. Yeni aldığım tişörtümü giyip hemen odadan çıktım. Aşağıya indiğimde Etrafa baktım, herkes koltukta oturuyordu. Jane Max'in bacaklarına kafasını koymuş beraber Çizgi roman okuyorlardı, Dustin pudinge dalmıştım, Lucas koktukta uyuya kalmıştı, Joyce ve Nancy kahvaltıyı hazırlıyorlardı, Jonathan ise haraketsizce camdan dışarıya bakıyordu.
"M. Jane, iki dakika gelir mis-"
"MX. Gelemez Wheeler kitap okuyoruz"
Kaşlarımı çattım, kim oluyordu da giriyordu aramıza!
"M. Sen işine baksana be havuç!"
"J. Havuç mu?! Ciddi misin Mike! Max'in saç rengi gayet güzel bir kere!"
"MX. Kesinlikle katılıyorum, ben mükemmelim"
Jane max'e masum masum baktı
"MX. Ama jane benden de mükemmel"
Ve beraber gülüşüp çizgi roman okumaya devam ettiler, bu kadar samimi olmaları beni sinirlendirmiyor diyemem.
Omzuma dokunulmasıyla hemen arkama döndüm, Will bana 'ne yapıyor bu değişik' der gibi bakıyordu.
"M. Sen miydin, korktum"
"W. Korkuttuğum için üzgünüm"
"M. Önemli değil"
Will biraz yüzüme bakıp konuşmaya başladı, fakat benim aklım Jane ve Max'teydi. Neden bu kadar samimi olduklarını düşünmekten kendimi alamıyorum. Sanki birbirlerinden.. hoşlanıyor gibiler..
"W. Mike!"
Hızlıca Will'e döndüm
"M. Efendim?"
"W. Beni dinliyor musun?"
Son kez Jane ve Max'e bakıp Will'e döndüm
"M. Şey.. sonra konuşsak olurmu? Kafam biraz karışık bu aralar, sonra söz dinleyicem seni. Tamam mı?"
Will yutkundu, Jane'e baktı 5 saniye. Sonra bana döndü, ve kafasını 'evet' anlamında sallayıp koltuğa oturdu.
Kızlara döndüm, Jane Max'in saçını örmeye çalışıyordu. Max de Jane'in saçlarıyla oynuyordu. İki arkadaşa göre fazla samimiler..
Kaşlarımı çatıp sinirle bahçeye çıktım, hopper burda olsaydı sevinçten parti verirdi herhalde!
10 DAKİKA SONRA
"J. Kahvaltı hazır çocuklar herkes masaya"
Masaya oturup kızlara 'gıcıklar' bakışımı attıktan sonra yemek yemeye başladım. Will'e baktım, kaşlarını çatmıştı. Su içmek için bardağını eline aldı ve gam o an bardak elinden düştü. Herkes Will'e baktı, onun yaptığı tek şey ise ensesini tutup korkuyla gözlerimin içine bakmak oldu...