Tüm bu romantizm, akşam yemekleri ve yemek masası dekorasyonlarına olan düşkünlüğü bir yana annemin müzik zevki de öylesine değişkendi ki, yıl içerisinde Edith Piaf dan tutun Elvis Presley'e kadar türlü türlü şarkılar dinler, mutfağında limonlu kurabiyeler pişirirdi. Güzeldi güzel olmasına amma velakin, yılın sonu yaklaşırken Edith Piaf'ın durmak bilmeden La Foule plağını dinler,
"Ah, sokaklardan taşan bir kalabalıkta bir sevgilinin kollarına düşmek ne de romantik olurdu!" derdi.
Hayır, size yemin ederim şaka yapmak bir yana dursun annem öylesine ciddi söylerdi ki bunu, insanın bir Noel gecesinde aşık olası, kalbinin kapılarını açası, kalp diyarına yolculuğa çıkası gelirdi. Tabi, bu kişi benim gibi aşka dair hiçbir zaman inancı olmayan bir adam olmasaydı. Olmuştu bir kere, hiçbir aşk deneyimim öylesine bağlayıcı olmamıştı ve şimdilerde, aşk uzak bir ufuk çizgisinden farklı değildi. Ulaşılmaz, hayali ve ütopikti. İnsan, bir defa inancını yitirince geri dönüşü olmazdı ki, bir ihtimal vuku bulup da aşık şarabını yudumlamak mümkün olsun.
Ama hayat insanın en beklenmedik anlarda, o uzak bulduğu ihtimali tutup da önüne çıkarırdı. Mesela, bu aşka inançsız adam bir Noel gecesinde Roma sokaklarını aşıp durabilir, birine vurulmuş olduğu halde bir daha onu göremeyeceğinin ağırlığı ile bir restorandan çıkabilirdi. Ya da Roma'nın en işlek caddelerinden birinde, İspanyol Merdivenlerinde bir sokak çalgıcısına denk gelip İskoç gaydasının billur sesiyle dans eden insanlarla karşılaşabilirdi. Sonra ne mi olurdu? Sokaklardan taşan kalabalık iki yabancının birleşmiş kader çizgisini yeniden aynı hizaya koyardı ve bendeniz, Byun Baekhyun kahverengi ceketi, karışmış kakülleri ile bir rüyadan farksız duran Park Chanyeol'un kollarına düşerdim.
Evet, tam da bu oldu işte. Annemin o şarkıyı mırıldanırken dile getirdiği tuhaf isteği, aşkı uzak bir hayalden ibaret gören oğlunun en beklemediği anda, en beklemediği yerde umutlarını kökünden kestiği anda başına geldi. Chanyeol, beni itip kakan o kalabalığın içinde belimden sıkıca tutup şaşkın bakışları ile gözlerime kenetlendi. Kalbim, öyle bir çırpınıştaydı ki, tüm Avrupa'yı bir maratonla gezmiş olsam anca böyle atabilirdi. Kar, ortamı daha güzel bir hale getirebilir gibi ince ince Chanyeol'un saçlarına öpücükler bırakıyordu ve Chanyeol bir an olsun belimdeki ellerini ayırmıyordu.
Sonunda, o zamanın durduğu gibi geldiği anda, dudaklarından sızan hava ile,
"İyi misin?" dedi. İyiyim, hem de hiç olmadığım kadar diye haykırmak, delicesine kahkaha atmak isteği içimi kemirse de, kendimi zorlukla toplamaya çalıştım. Kollarından istemeye istemeye uzaklaşırken, boğazını yalancı bir hava ile temizleyip baktı gözlerime. İçimdeki delice gülme isteğini bastıramıyordum ve aklımın bir köşesine döndüğüm zaman Jongdae'ye bir falcı dükkanı açmayı not ediyordum. Tanrı aşkına, onunla üç defa, üç şansın bir araya getirdiği durumda karşılaşmıştım ve bana hiçbir şansı kaçırma diyen Jongdae ya geleceği görme yetisi kazanmıştı ya da falcı olup çıkmıştı. Yoksa bunların hiçbir mantıklı açıklaması olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Noel Gecesi Rüyası | chanbaek
Fanfiction"Birer nehirdir hayatlarımız, adına ölüm denen o denize doğru akan." - Jorge Manrique Bu kenarları buruşmuş, kağıdı yırtık dolu hikaye Chanbaek Fest Duende için yazılmıştır.