General Giovanni'nin Yeri

92 16 6
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ben Noel'e aşıktım. Ben oldum olası, beynimin idrak yeteneği açıldığı günden beri Noel'e aşıktım. Bunu aşk veyahut  tutku dolu herhangi bir hisle tanımlamak ne kadar doğru olurdu bilmiyorum ama aşıktım işte. Her yerin yeşil, kırmızı, beyaz oluşuna aşıktım mesela ya da her yerde çalan Noel temalı şarkılara veya bunlara eşlik eden kilise korolarına. Kilisenin önünde broşürler dağıtan maskotlara, annemin sabah işe gitmeden bana içirdiği zencefilli kahveye, en çokta yerli yerince oturmayan yüreğimin en rahat hissettiği zamana, karlı kışa vurgundum. Eminim normal geliyordur size, bu durumu ya da gönlünüzden kopan herhangi bir sevgiyi aşk olarak nitelendirmek. Zaten hayatında hiç aşık olmayanlar için her şey böylesine kolay ve basit ifade edilebilir. Nereden mi biliyorum? Çünkü bende öyleydim. Benim içinde tüm sevgiler bir aşkın izindeydi, ta ki hayatın bana geçtiği en büyük kıyağı fark edip de, bir ölüden farksız içimde yeniden doğan Park Chanyeol ile tanışana kadar.

Herkes hayatında bir defa olsun bir Noel de gönlünü birine kaptırır derdi annem. O zamana kadar annemin bu tezini ilk elden, biricik oğlu olarak çürüttüğümü sanır bununla böbürlenirdim. Ama bu yetkileri veya tüm kontrol ipleri bana verilmiş bir durum değildi ve annelerin tezleri de öyle çabuk çürütülmezdi. Olmuştum işte, ben Park Chanyeol'a aşık olmuştum ve bunu yapması yalnızca 6 saatinden az zamanını almıştı. Benim gibi izlediği her romantik komediyle dalga geçen, aşkın zerresine inanmayan bir adam için evet, pek bir fevri ve beklenmedikti. Ama inanın, o 6 saatin ardından kendimi kollarında bulmak hayatımın en güzel anıydı ve daha başka hiçbir şey bundan önemli olamazdı.

Sonrası ise sabahın ince rüzgarının altında, Sant'Angelo köprüsünün üzerinde, son defa elimi tutup ellerimin ayasında bıraktığı izden ibaretti. Evet, tahmin ettiğinizden çok daha acıydı bu hikaye ama bir o kadar da yeşil, kırmızı, beyazdı ve her şeye rağmen gülünecek bolca tarafı vardı. Çünkü, Dostoyevski'nin değindiği gibi evrendeki her şeyde, en acı dolu hatıralarda bile tatlı bir elem bulunurdu. Fazlası değil. Eğer bu hikayenin en başına gidersek, her şey benim ailem ve arkadaşlarımla ettiğim bol kahkahalı sohbetler arasında babamın bu Noel de Roma'ya gidecek birini aradığının haberini vermesi ile başlamıştı. Tüm mesele, benimde editörü olduğum edebiyat ve sanat dergisine çekilecek fotoğraflar için bir haftalık  iş gezisiydi ve beni göndermenin babamın aklının ucuna bile uğramamasıydı. Çünkü bilirsiniz babalar, Noeller ve Şükran günü yemekleri gibi günleri oldukça önemserdi. Hah! 

Yüzüm yükselen sinirimle kıpkırmızı kesilirken yardımıma yetişen ise annem ve 'bu sabah benim için hazırladığı zencefilli kahveyi yarım bırakmış olmam' bahanesiydi. Söylediğine göre canım oldukça sıkkındı ve babamı bu tatilin bana iyi geleceğine inandırmıştı. Hem de yanındaki koltukta oturan, çocukluğumdan bu yana dibimden ayrılmayan biricik dostum Jongdae ile kahkaha üstüne kahkaha atarken. Bu durum onları belli ki çok eğlendiriyordu. Ki zaten benimle ilgili her şey onları pek bir eğlendirirdi ama bu defa, babamın kabullenişinin ardından odama çıkan merdiveni bulduğumda arkadan gelen 'Aşık olmayı unutma!' sesleri normalden daha fazla can sıkıcıydı. 

Bir Noel Gecesi Rüyası | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin