𝟑. 𝐂𝐨𝐥𝐥𝐨𝐜𝐚𝐭𝐢𝐧𝐠

47 5 0
                                    

𝘠𝘰𝘶'𝘳𝘦 𝘊𝘩𝘢𝘯𝘨𝘪𝘯𝘨 𝘔𝘦

Jimin

Lanet olsun ki sadece biz vardık terasta, ve yine lanet olsun ki elim ayağım birbirine dolanmıştı. Hızlı olmalı, bir şeyler düşünmeliydim. Ona baktım tekrar, sanki olabilirmiş gibi daha da kötü olmuştu. O koyu kan kırmızısı dudakları beyazlamış, esmer teninin rengi çekilmişti adeta.

Sarstım onu hafifçe, "Taehyung!" bir kere daha, "Kendine gel!" Gözlerini araladı, göz bebekleri büyümüş, gözlerinin beyazları kaybolmuştu adeta. "Namjoon.. Namjoon Hyung'u çağır..." Dediği anda üst kata, onu bulmaya gittim.

Taehyung'un Namjoon Hyung demesinden yakın olduklarını anlamıştım, nereden tanışıyorlardı acaba? Şu anda bunları düşünmemeli, ve onu bulmalıydım. "Lanet olsun!" Bağırdım üst katın boş olduğunu sanarak. Tam o sırada lavabodan Yoongi Hyung çıktı; Namjoon Hyung'un arkadaşı, Hoseok'un sevgilisi. Her ne kadar yaptığı işleri bildiğim için hazzetmesem de yardımı dokunabilir diye yanına gittim. "Hyung..!" "Ne var Jimin?" Onun da benden pek hazzettiği söylenemezdi, malum, Hokseok'la onun hakkında konuşup duruyordum. "Biliyorum benden çok hoşlanmıyorsun biliyorum ama şu an yardımına ihtiyacım var." "Sana neden yardım edeyim?" "Hyung lütfen; önemli, bir arkadaşım kriz geçiriyor, lütfen." Dediğimde yüzü biraz olsa da yumuşamıştı. "Kim?" "Taehyung, Kim Taehyung." Şimdi ise bakışları baştan aşağıya değişmişti, o soğuk gözler gitmiş, yerini endişe ve kırgınlık almıştı. Daha ne olduğunu anlamaya çalışırken "Nerde!?" diye bağırmasıyla irkilip "Aşağıda, terasta" dememle benden önce davranmış ve hızlı bir şekilde aşağı inmişti. Yukarı çıkarkenki düşüncelerim şekil değiştirip zihnimi işgal etmişti yeniden. Yoongi Hyung'u nereden tanıyordu?

Aşağı indiğimizde Taehyung orada, terasta yoktu. Kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı, bir şey mi oldu acaba diye düşünürken bir anda Taehyung terasa çıktı. Daha deminkinin aksine tenine renk gelmiş, dudakları eski haline dönmüştü. Hatta şimdi o kadar güzellerdi ki gözlerimi alamıyordum. Taehyung'un "Hyung, hani gelmeyecektin?" demesiyle gözlerimi dudaklarından çekip bakışlarımı Yoongi Hyung'a çevirdim. "Geldim işte Taehyung, bakıyorum da gayet iyisin." Deyip bana imalı bir bakış atmıştı. Ona 'Ne var?' dercesine kafamı salladıktan sonra Taehyung'a dönmüştüm. Daha demin olanları görmesem ben de inanmazdım kendime.

Yoongi Hyung onu 'boş yere' çağırdığım için söylenerek gittikten sonra terasta sadece ikimiz kalmıştık yine. Birkaç adım attım ona doğru, parmak uçlarıma çıkıp yüzünü ellerim arasına aldım. Ne soğuk terler döküyordu, ne de göz bebekleri büyümüştü; az önceki halinden eser kalmamıştı resmen. "Taehyung? İyi misin, ne oldu?" Sesimdeki endişeyi saklama gereği duymamıştım konuşurken. Yavaşça ayaklarımı yere indirdim, onu bırakmadığım için biraz eğilmesi gerekmişti. "Tanrım, beni ne kadar korkuttun haberin var mı?" Hafif bir iç çektim, gerçekten kendine gelip gelmediğinden emin olamamıştım o yüzden yüzünü inceliyordum, buna karşı çıkmaması da oldukça şaşırtıcıydı aslında. Ellerini ellerimin üstüne koydu, konuşmak için yukarı kıvrılmış dudaklarını araladı; parmakları tenimin üzerinde geziyor, sanki demin krize giren kendi değilmişçesine beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "İyiyim Park, sakin ol." Kıkırdadı hafifçe, "Bu kadar endişelenmene gerek yok, haksız mıyım?" Havaya tezat sıcak nefesi dudaklarıma çarptı o konuştukça, sigaradan olsa gerek mentol kokuyordu. Avuçlarına aldığı ellerimi yavaşça yüzünden çekti, onun elleri benim yüzümdeydi bu sefer; baş parmağı dudağımı okşuyor, diğer eli ise dökülen perçemlerimi kulağımın arkasına atıyordu. Taehyung'un dokunuşları da güzeldi, başımı göğsüne koyup hiç çıkmamak istiyordum o böyle dokundukça bana...

Taehyung

Jimin'in yüzü ellerimin arasında iken aslında ne kadar da küçük olduğunu yeni fark ediyordum, sanki o koca sahneye sahip olan adam o olamazmış gibiydi.

. . .

Kriz geçirmiştim, kötü olanlarından. Doğru düzgün kendimi, kalp atışlarımı, nefes alışverişlerimi kontrol edemez duruma gelmiştim saniyeler içerisinde. Normalde kriz geçirmeden önce anlardım, belli ederdi kendini ama bu sefer ona bu kadar dalmışken ne kendimin ne de etrafımın farkındaydım. Bir anda oldu. Titremeye başladım, tek yapabildiğim Namjoon Hyung'u çağırmasını istemek olmuştu. Kilitlenmiştim bir yere kadar, Jimin Namjoon Hyung'u bulmaya gittikten sonra terasa birileri gelmişti,kullandığımı kullanan birileri... Hani demiştim ya size almamış değildim kokusunu, uyarılman için düşünmesi bile yeter. Tam da böyle olmuştu, kokusunu almış, hem de yakından görmüştüm. Daha demin ayağa kalkamayan ben bir anda terasa atlamıştı terasa gelenlerin üzerine. En çok da bundan nefret ediyordum; ben değil o iğrenç madde kontrol ediyordu zihnimi, bedenimi... Çocuğun elinden aldım, etrafıma bakınmaya başladım. Lastik lazımdı, damar yoluyla alacaktım bu illeti. Ama lanet olsun ki lastiği bırak, bu aptal çocuklar yanlarına şırınga bile almamıştı. İşte tam o anda deliye döndüm, elimdeydi ama ulaşamıyordum. Son hız çıktım terastan arkamdaki anlamsız bakışlarla birlikte. Barmenin yanına gitmekti hedefim, ama sanki günüm daha kötü olabilirmiş gibi biri çarpmıştı; tabii daha deminden beri canıyla cebelleşen ben ayakta duracak gücü bile zor bulurken adamın vurmasıyla yere yıkılmıştım. Daha çok sinirlendim; hem adama, hem de kendimi bu aciz duruma sokan benliğime sinirlenmiştim. Adamı umursamayıp savsak adımlarla barmene gitmeye çalışıyordum, bugün olay çıkarmayacaktım. Barmenden istediklerimi aldıktan sonra en sonunda enjekte edebilmiştim vücuduma. Bunun verdiği rahatlıkla yüzümde oluşan gülümseme ve ardından gelen ani mutlulukla beraber Jimin'in Yoongi Hyung'la merdivenlerden aşağıya indiğini gördüm. Yoongi Hyung olmazdı, olmamalıydı; ona bıraktım demiştim. Onlar terasa çıktıklarında yüzümde mutlu, sanki daha demin kriz geçirmemişim gibi bir ifadeyle çıkmıştım terasa.

Şimdi onun gözlerinin içine bakarken dünyalar benim olmuştu sanki; hafiflemiş, bir o kadar da ağır hissediyordum. Tarif edilmesi zor, kabullenmesi ve yaşaması daha da zor duygulara yelken açtığımı hissettim o gözlerde. Su alan bu parçalanmış gemimle ne kadar gidebilirsem o kadar gitmek istedim. Onun gözlerinde boğulmak, onun gözlerinde yaşamak istedim; ben onu istedim...











merhaba arkadaşlar ^^ bir süredir bölüm atmadığımız için affedersiniz, biliyorsunuz iki kişi yazıyoruz ve karantina yüzünden buluşmamız zorlaştı. bu kadar yani yapamadık lol

beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum atmayı unutmayın

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 28, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

𝐁𝐥𝐚𝐜𝐤 𝐖𝐢𝐧𝐞 | 暗闇 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin