Soğuk, mermere değen tıkırtılarla uyandım; ayaklarım yeri bulurken gözlerimi açmakta zorlandım. Bedenimi saran ürperti beni ele geçirirken, yine yalnızlığımın sesi duyar oldum. Soğuğun etkisi de buydu, yalnızlığımızı yüzümüze vururdu. Acımazdı. Bir kez daha çarptı yüzüme geçmiş. Kabuslarımı ele geçiren geçmişim, benden kopmayan bir bağla bağlanmıştı. Kesemiyordum. O kadar güçlüydü ki, en mutlu anılarım dahi oradayken zordu.
Başımı sağa sola salladıktan sonra gözlerimi açtım. Geçmiş geçmiyordu. Azalmıyordu acısı da. Yokluğunu her gün daha da hissedikçe ölüyordum. Ölürken, öldürürken, yaşıyordum.
Ayağa kalktıktan sonra eşofmanı biraz daha sıktım. Benim gibi dışarı çıkan insanlara biraz göz gezdirdikten sonra içeri giren birini gördüm. Babamın odasının en yakınındaki oda benim olduğu için biraz daha fazla inceleme olanağım olmuştu.
Siyah saçlarını özensizce taradığı hatta belki de, dokunmadığı bile belliydi. Yapılı vücudunu buradan kestirebilirken onunda bizden biri olduğunu düşündüm.
"Eliz Hanım, Selim Bey sizi de çağırıyor."
Babamın adamlarından birinin başımda seslenmesiyle başımı salladım. Kimseyle samimi olmazdım burada. Bilirdim, burada hepimiz yalnızdık.
Esmer çocuk önümden hızla geçip babamın odasına girdi, arkasından yavaş adımlarla kapıyı tıklattım. Onay gelince kapıyı sessizce açıp babama bakmaya başladım.
"Eliz, otur."
Sağ taraftaki koltuğa yayılan bedeni görünce anlamaz gözlerle baktım. Keyfine yeterince düşkün, oturuyordu. Babamın karşısındaydı!
"Bir problem mi var?"
"Var, ama aslında yok. Kısaca anlatacağım ama itiraz belirten kelime bile duymak istemiyorum çocuklar," yanımdakine kısa bir bakış olumlu anlamda kafamı salladım. "şimdi, ilk öncelikle Savaş İzmir'den geliyor. İzmir'in en iyilerinden. Savaş, Eliz. Eliz, Savaş."
Kısa bir bakış atmışken gözlerimiz kesişti. Kahverengi gözleri olmasına rağmen bu kadar çekmesi, bu kadar bakılası olması inanılmazdı.
"Yeni bir göreviniz var. Bu sefer benim intikamlarımdan. Eskiden olan bir olay, ancak anca şu sırada buna yer verebildim. Bu görevde ortaksınız."
İlk başta kavrayamayıp yeni bir iş olduğu için sevinirken, ortak lafıyla ayağa kalktım.
"Ortak mı?" sesimin aşırı tonunu fark edince duraksadım ve devam ettim. "Benim kimseye ihtiyacım yok."
"Sanki benim var," Savaş'ın sesiyle biraz daha mantıksızca davranmaya başladım.
"Olmasaydı burada işin ne?"
"Farkındaysan ben seçmedim, daha olayı anlayamamışken bana kafa tutman fazla gereksizce."
Sinirin damarlarımda dolaştığını hissederken, derin bir nefes aldım.
"Eliz, otur yerine. Savaş sende sus. Ayrıca ikinizde benim kararıma karışamazsınız. Ben ne dersem o!" sessiz ama bir o kadar yüklem dolu cümleyle oturdum ve başımı salladım. Savaş'a bakmayacaktım, ama onla ortak olamazdım!
"Eskişehir'e gideceksiniz. Eviniz ayarlandı. Talimatları yavaş yavaş vereceğim. Benim dediğimi harfiyen yapacaksınız."
"Eviniz derken baba?"
"Aynı evde kalacaksınız," dişlerimi sıkarken babama karşı bu kadar suskun olmaktan nefret ediyordum. Tamam minnettardım. Borçluydum.
6 yaşında sokakta kalmış biri olarak, kaybettiğim şeyleri kazandırmaya çalışmıştı. Eksikliğimi dışa vurmamıştım. Asla fark edemezlerdi. Ama hep içim boştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTUNUŞ
ChickLitBir görev için Eskişehir'e gönderilen Eliz Kaya ve Savaş Ataman, şu ana kadar inandıkları ve güvendikleri her şeyin; kendilerini çevreleyen bir yalandan ibaret olduğunu anlıyor. Ama bu yalan bu ana kadar yaşadıkları üstü silinmiş her şeyi temizleyer...