Lucius
Doğduğun ev kaderinizdir derler, öyleydi. Kimileri fakir bir hanede doğar ve tüm hayatı boyunca bundan kurtulmak için canla başla çalışırdı. Kimileri zengin bir hanede doğar ve hayatlarında hiçbir mücadele olmadan rahat içinde yaşayıp ölürlerdi. Ama bizim dünyamız için bu iki farklı sınıftan başka sınıflandırmalarda vardı. Ya bir büyücü olarak doğardınız, ya bir muggle ya da bir kofti.
Ben zengin, köklü ve safkan olan bir büyücü hanesinde doğmuştum. Asil Malfoy ailesinin tek ve son varisiydim. Kibirli, ukala ve şımarık yetiştirildim, diğer tüm zengin büyücü çocukları gibi benimde emrimde hizmetçiler vardı ne istediysem o an gerçekleştiriliyordu. Dışarıdan bakıldığında ne şanlı, ne rahat bir hayattı. Fakat dediğim gibi bu dışardan bakıldığında görülendi, yetiştiğim bu malikanenin içinde bundan daha fazlası, daha da acısı vardı. Kapalı kapılar ve dört duvar arası sadece soğuktu, ruhsuzdu ve ben tüm bunların arasında boğulup giderken bir çift sıcacık el benim buz tutmuş ellerimi tutmuştu...
1965-Hogwarts
Okuldaki ilk yıllarının ilk günlerinde tüm birinci sınıf öğrencileri büyük salona girmeden önce merdivenlerde Profesör McGonagall'ın gelmesini bekliyorlardı. Küçük çocuklardan bazıları korku ve endişeyle bekliyorlarken bazıları da oldukça gürültücü ve zevzeklerdi. James Potter gibi olanlar, Lucius Potterların oğlunu uzaktan da olsa tanırdı. Küçük çocuk kendini beğenmiş, kibirli ve gereksiz derecede alaycıydı. Babası Abraxas sık sık Potterların safkanlığa leke sürdüklerini söylerdi, muggle düşkünü hainlerdi. Bu yüzdendir ki Lucius asla James ile resmi olarak tanışıp arkadaş olmamıştı.
Lucius'un tanıdığı safkanların başında Black ailesinin üyeleri geliyordu, Sirius, Regulus, Bellatrix, Andromeda ve Narcissa ile çocukluğunu geçirmişti. Her iki ailede de kan bağları vardı ve birbirlerine oldukça yakınlardı. Fakat şimdi görüyordu ki Sirius çoktan James'in yanındaki yerini almış diğer çocuklarla haylazlığa girişmişti bile. Gözlerini devirdi sarışın çocuk, ne bekliyordu ki? Sirius da tıpkı James gibi manevi değerlerle dalga geçip hiç bir şeyi umursamayan bir çocuktu. Arkadaş olmaları kaçınılmaz gibi bir şeydi, fakat Lucius o anda bunu çok umursamadı, Sirius'unda ailesinin diğer üyeleri gibi Slytherinde olacağından emindi, bu arkadaşlık uzun sürmeyecekti. Potterların Gryffindordan başka bir binaya yerleştiği henüz görülmüş değildi ve Slytherinliler ile Gryffindorlular arasında doğal bir düşmanlık vardı.
Lucius henüz tanıştığı bir kaç kişi ile ayak üstü sohbet ederken yanlarına gelenlerle dikkatini yeni arkadaşlarından çekti ve karşısında dikilerek yüzüne sırıtan kişilere verdi. James ukala bir tavırla kolunu merdiven korkuluklarına dayadığında Sirius da hemen onun yanında elleri ceplerindeydi. Lucius gözlerini karmakarışık saçları olan çocuğun üzerinde gezdirdi.
"Evet?" demişti sadece Lucius. James yüzünde ki o sırıtışı bozmadan elini uzattı.
"Sirius bana çok çok çok uzaktan akraba olduğunuzu ve çocukluk arkadaşı olduğunuzdan bahsetti. Bende seninle tanışmak istedim, çünkü akrabasının da en az Sirius kadar eğlenceli olabileceğini düşündüm."
Lucius ifadesizliğini korurken umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti.
"Sanmıyorum teşekkürler." James ufak bir şaşkınlıkla kaşlarını çattı, çocuk onun elini sıkmamıştı bile.
"Hey! Elimi havada bırakmanın kabalık olduğunu düşünmüyor musun?" diye itiraz ettiğinde Lucius alayla gülerek başını iki yana salladı.
"Hayır düşünmüyorum James Potter, çünkü seninle arkadaş filan olmak istemiyorum."
Lucius
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're Not My Lover | Lucius x James
FanficDoğduğunuz ev kaderinizdir derler, gerçekten de öyleydi. Ama ben, Lucius Malfoy, bu kaderi değiştirmek istiyordum.