|1|

150 6 0
                                    


****

Sarayda boş boş dolaşıyordum. Krala adamın kellesini teslim ettikten sonra görevim sonlanmıştı. Bir dahaki göreve kadar istediğim kadar dinlenip istediğimi yapabilirdim.

Üç yıldır kralın emirlerini yerine getiriyordum. Bu emirler çoğunlukla birilerinin kellesini kesip ona götürmek oluyordu. Herhangi biri krala karşı gelip ona isyan ederse benim tarafımdan kellesini alınırdı. Kral hiçbir zaman otoritesinin bozulmasına izin vermezdi.

Daha fazla boş boş dolaşmak istemediğim için kütüphaneye doğru yürümeye başladım. Kütüphaneye geldiğimde ilgimi çeken kitapların yani elfler hakkında olan kitapların olduğu bölüme gittim. Burada bulunan nerdeyse bütün kitapları okumuştum fakat hala doğru düzgün bir bilgi edinememiştim. Hepsi aynı şeyden bahsediyordu. Sivri kulakları ve göz kamaştıracak güzellikleri olduğundan bahsediyordu. Bir tanesinde ormanın derinliklerinde yaşadıklarından bahsetmişti ama doğru olduğunu zannetmiyordum çünkü çevredeki bütün ormanları karış karış gezmiştim ve onlarla alakalı tek bir şey bile görmemiştim. Bu durum fena derecede sinirlerimi bozuyordu.

Burada herhangi bir bilgi edinemeyeceğimi anladığımda oturduğum yerden kalktım ve odama doğru yürümeye başladım. Odama geldiğimde duş alıp hemen yatağa yattım. Yatağa yattığım zaman hep yaptığım gibi hayatımı düşünmeye başladım. Acaba ne zamana kadar adam kellesi almaya devam edecektim. Birilerini öldürmek bazen zor geliyordu o insanları ailelerinden kopartmak , sevdiklerinden ayırmak üzüyordu fakat bu benim işimdi ve yapmak zorundaydım. Bunları düşünmek her zamanki gibi acı veriyordu daha fazla düşünüp kendime acı çektirmek istemediğim için gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

****

Etrafım yeşilliklerle doluydu. Kulaklarıma su sesi ile karışık şarkı sesleri geliyordu. Söyleyen kişinin sesi öyle naif ve güzeldi ki istemsiz şekilde sesin geldiği tarafa doğru yürümeye başladım. Sese yaklaşdıkça sanki ses daha da güzelleşiyordu. Sonunda sesin sahibini gördüm. Sesi gibi naif ve güzel görünüyordu. Gerçekten göz kamaştıracak bir güzelliği vardı. Buz mavisi omuzlarının biraz aşağısında biten saçları yine buz mavisi gözleri ve bembeyaz bir teni vardı.

Onu gördüğümden beri hareket edemiyorum güzelliği donmamı sağlamıştı. Ben hala ona bakarken birden kafasını benim olduğum tarafa doğru çevirdi ve şarkısını daha sesli söylemeye başladı. Şarkı bir zaman sonra çığlık gibi gelmeye başladı. Çığlık seslerine karga sesi eklendi ve birden gökyüzündeki bütün kargalar bana doğru gelmeye başladı ben daha kaçmaya vakit bulamadan hepsi üstüme çullandı. Kargaları etrafımdan atmaya çalışıyordum ama başaramıyordum. Onlardan kurtulamayacağımı anladığımda pes ettim ve kendimi karanlığa bıraktım.

****

Nefes nefese uyandım. Hala gördüğüm rüyanın etkisindeydim. Aslında kabus denebilecek bir şey görmemiştim fakat beni fazlaca etkilemişti. Gördüğüm çocuğun yüzü gözlerimin önünden gitmiyordu. Gözlerimi açsam da kapatsam da hala ordaydı. Hızlıca gözlerimi açıp kapamaya başladım. Hemen ayağa kalkıp banyoya gittim yüzümü yıkayıp çıktım. Saate baktığımda saat yedi elliyi gösteriyordu. Odamdan çıkıp sarayın mutfağına gittim dün sabahtan beri hiçbir şey yemediğimden dolayı baya acıkmıştım.

Mutfağa vardığımda şefin yani Seokjin hyungun yanına gittim. Beni gördüğünde hemen gülümseyip" Günaydın Tae "dedi. Bende gülümsemesine karşılık verip " Günaydın hyung. O güzel ellerinle bana kahvaltı hazırlayabilir mi acaba ". Dediğime gülüp kafa salladı. Hemen gidip ona sarılıp teşekkür ettim ve masaya geçtim. Kahvaltımı yerken muhafızlardan biri yanıma gelip kralın beni çağırdığını söyledi. Son lokmamı ağzıma attıktan sonra sandalyeden kalktım. Seokjin hyunga tekrar teşekkür edip muhafızın arkasından yürümeye başladım.

tears of gold | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin