|3|

62 6 0
                                    

****

Saraydan çıkıp duvarlara doğru ilerlemeye başladım. O ormana gitmek istiyordum. O ormanda yolunda gitmeyen bir şeyler vardı bana göre. Çünkü o ormanda bir elf görmüştüm. Elfler sadece efsaneden ibaretti başkalarına göre ama ben öyle olmadığını biliyordum. Duvarlardan çıktıktan sonra hızımı düşürdüm etrafı incelemek istiyordum. Belki dikkatimi çekecek şeyler görürdüm. 

Ormanın girişine geldiğimde atımdan inip atımı ağaca bağladım. Ardından ormanın içine ilerlemeye başladım. Ağaçlar çok sık ve çok uzundu. Nerdeyse gökyüzü görünmüyordu. Bu yüzden ormanın içi normale göre daha karanlıktı. Şuan öğle saatlerindeydik. Bu saatte bu karanlıktaysa geceleri nasıl olurdu düşünemiyordum. 

Belki tekrar onu görürüm diye geçen gittiğim yeri bulmaya çalışıyordum. Birden aklıma rüyamdaki yer geldi. Acaba gerçekten öyle bir yer olabilir miydi? Sonuçta onu da ilk rüyamda görmüştüm. Rüyamdaki yeri bulabilmem biraz zordu hatta baya zordu çünkü orman çok büyüktü ve oraya nerelerden gittiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama imkansız değildi.

İmkansız diye bir şey olduğuna inanmıyordum. Her zaman bir yol bulurdum. İmkansız deyip geçmek benlik değildi. İmkansız deyip geçenlerin kendilerine güvenmedikleri çok belliydi. Kendilerine güvenseler o işi yapmanın her zaman bir yolu olduğunun farkında olurlardı ve imkansız deyip geçmezlerdi. Böyle kişiler için üzülüyordum çünkü kendine güvenmeyen kişiler nasıl olurdu da başkalarına güvenebilirdi ki. 

Bayadır yürüyordum ve hala orayı bulamamıştım ama içimden bir ses orayı bulacağımı ve vazgeçmememi söylüyordu. İç sesimi her zaman dinlerdim. Beni bir kez bile yanıltmamıştı. Yürümeye devam ettim ve iç sesimin beni yine yanıltmadığını anladım. Çünkü onu şarkı söylerken gördüğüm yer tam karşımdaydı ama kimse yoktu. Onu görmek gerçekten çok fazla istiyordum. Kayalıklardan birine oturup beklemeye başladım belki gelirdi. Gözlerimi dinlendirmek için gözlerimi kapattım. Su sesiyle birlikte orada uyuya kaldım.

****

Yüzümde hafif hafif dokunuşlar hissediyordum. Yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Gözlerimi araladığımda gördüğüm yüzle burada beklemenin mantıklı bir karar olduğunu anladım. Gelmişti ve tam karşımda yüzüme dokunuyordu. Dokunuşlarını hissetmek çok güzel bir histi. Yüzüme o kadar odaklanmıştı ki uyandığımı fark etmedi. Bende fırsattan istifade yüzünü incelemeye başladım. Yakından ayrı bir güzeldi sanki. Teni bembeyaz ve pürüzsüzdü. Burnu tam yüzüne oturacak büyüklükteydi ve ince kiraz dudakları vardı. Gözleri ise insanı içine çekecek güzelliğe sahipti. 

Birden gözlerine gözlerime çıkardı. Gözleri gerçekten beni içine çekiyordu. Kendini geri çekmek istedi ama buna izin vermedim. Gitmesine izin veremezdim. Bu yüzden kollarından tutup kendime çektim. Çekmemle üstüme düşmüştü. Gözleri şaşkınlıkla aralandı. Kollarımı kollarından beline getirip belini sardım. Beli ellerim arasında kayboluyordu. İncecikti. Ellerim ömrüm boyunca belinde kalabilirdi buna sesim çıkmazdı. Onun elleri ise omuzlarımdaydı. Tekrar kalkmak istedi ama yine izin vermedim. Pes edip kendini üzerime bıraktı.

Onun hakkında dış görünüşü haricinde şeyler de bilmek istiyordum. Bunun için adım atıp adını sordum. Bir süre gözlerime baktı ama cevap vermedi. Beklentiyle ona bakmaya devam ediyordum. Bir şey söyledi ama o kadar sessiz söylemişti ki anlamamıştım. " Anlamadım ?". "Jeon Jeongguk" diye tekrar fısıldadı. Adı da kendi gibi güzeldi. Aklımdan o kadar çok soru geçiyordu ki hangisini soracağına karar veremiyordum. " S-sen kimsin bu-buralarda k-kimse olmamalı bu-burada olma-malısın." dedi yine fısıldayarak. " Ben Kim Taehyung çok açıklayıcı olmadı biliyorum ama neden burada olmamalıyım ki?" dedim onun gibi fısıldayarak. " Burası b-bize ait buraya insanlar g-giremez.".

tears of gold | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin