Boş ve soğuk Toronto sokaklarından birinde, Bir kargocu elindeki kutuyu tahtadan kapısı olan eve bıraktı. Lona Collins isimli kişiye gelen bu kutu, hiçbir tehdit ya da bir mutluluk barındırmıyordu. Çünkü gelen şey onu ne korkutacaktı, ne de sevindirecekti. Sadece yıllar öncesine dönmesini sağlayacak, o hiç hatırlamak bile istemediği hatıraları hatırlamasını sağlayacaktı. O güzel arkadaşlığı...
Bahçesine özlemle ve parıldayan gözlerle bakarken kapısının çaldığını geç farketmişti. Gözleri kısa bir sürede kapıyı buldu ve şaşkınlığını gizleyemeden evin tahta kapısını açtı. Rüzgarın uğultusu kulaklarına, esintisi saçlarına ulaştı. Çilek sarısı saçlarını uçuşturan rüzgar burnunu da kıpkırmızı yapmıştı. Şaşkındı ve şaşkınlığının sebebi evine yıllardan sonra ilk defa birinin gelmiş olmasıydı.
"Buyrun?" Gözlerini kısıp karşısındaki kargocuya baktı. İçindeki merak duygusu tüm vücudunu kaplarken adam yere bıraktığı kutuyu gösterdi.
"Lona Collins?"
Başını salladı Lona. Eğer ismini değiştirmediyse, 'Lona Collins' tam kendisi olmalıydı. Yıllar önce bunu yapmayı bile düşünmüştü de.
"Evet, benim." Kutuya baktı. Baştan aşağı titriyordu. Adam elindeki kalemi uzatıp imza istedi.
Lona imzayı atıp adamın gidişini izlerken kutuyu orada bırakmayı düşündü ama beynini içten içe kemiren panik dalgaları onu olabildiğine zorluyordu.
Sonunda merakına yenik düşen Lona, kutuyu yerden alarak ve etrafına tedirgin bir bakış atarak evine girdi. Neyin nesiydi bu kutu?
Korkuyordu aslında. İçinden çıkacaklarından değil de, içinden çıkacakların hissettireceklerinden... Nefesini verdi, Açacak mıydı? evet açacaktı. Açtı da.
Kutuda duran taşa şaşkınlıkla baktı, gözleri o kadar büyümüştü ki artık yerlerinden fırlayacaklardı resmen. Göz bebeklerinin çok ardından anılar belirmeye başladı, Lona lanet okuyordu, korkuyordu! Ama istese de istemese de beyni onu çoktan geçmişe, On üç yaşındaki küçük kızın yaşadığı şeylere göndermişti bile.
_______________________________
(15 yıl önce)Uzun saçlarını toplamadan bahçede koşturuyordu Lona. kahkahalar atıyor, yerden topladığı yaprakları havaya fırlatıyordu.
"Lona! Koşturma kızım, gel bana yardım et!"
Lona soluk soluğa durup ahırdaki babasına baktı, "geliyorum!" Diye bağırıp saçlarını arkaya attı.
"Kuyudan su taşıman gerekecek," dedi babası elindeki tırmığı tutarken. Lona başını sallayıp kuyuya koştu, kabuslarındaki korkunç kadın işte bu kuyuda yaşıyordu. Yankı Kadın.
"Lütfen bana zarar verme," dedi ipleri çekerken, çilek sarısı saçları terden alnına yapışmıştı.
"İyi kız olabilirsin..." diye devam etti. Kovayı alıp kaldırdığı sırada tüylerini diken diken eden bir ses duydu.
"Ben zaten iyi kızım Lona..."
Lona çığlık atarak kovayı yere bıraktı. Bıraktığı kova ayağına düştüğünde ise acıyla daha da fazla bağırdı.
"Seni pislik! İmdaatt!" Tek ayağının üzerinde zıplaya zıplaya babasının yanına gitmeye çalıştı, "yardım et! Baba!"
Vücudu korkudan titriyor, gözleri ise tedirgin bir şekilde babasını arıyordu.
"Baba!"
Babası elinden tırmıkla ahırdan çıkıp korkuyla kızına koştu, "ne, ne oldu!" Kollarından tutup kızın ayağına baktı, "ne yaptın!"
"Baba..." eliyle kuyuyu gösterdi Lona, elleri titriyordu, "orada..." çenesi zangır zangırdı ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Babası kızını kucağına alıp onu bahçedeki çardağa oturttu. Gözlerindeki korku okunabiliyordu, kızının canının yanmış olması onun da canını acıtmıştı.
"Ne oldu, hadi derin nefes al" kızına zar zor gülümseyip saçlarını kulağının arkasından geçirdi. Lona nefes alıp verdi ve burnunu çekerek ne duyduğunu anlatmaya çalıştı. Ama kelimeler boğazından çıkmak istemiyorcasına direniyorlardı.
"B-ben," diye kekeledi. Babasının korku dolu yüzünü izledi. "Şey, bir şey gördüm sandım sadece, çok telaşlandım üzgünüm. Kova da devrildi. Tekrar yapabilirim" ayağa kalkmak için oturduğu yerden destek aldı ama babası onu hafifçe geri çekti.
"Sen dinlen, biraz ayağını uzat. İşlerim bitince şişlik var mı bakarız, ha?" Gülümseyip Lona'nın alnından öptü. Lona başını salladı ve yaşadığı korkuyu hatırlamamaya çalıştı. Belki yanlış bir şey duymuştu ya da beynin ürettiği bir oyundu yalnızca bu.
Babasının işleri bittiğinde ve tekrar yanına geldiğinde güneş batıyordu. Kızıl yapraklar gökyüzü ile uyum sağlıyordu. Lona bu huzur verici manzara karşısında eriyordu.
Ayağında bir şey yoktu. Sadece biraz kızarlık vardı o da hemen geçmişti zaten. O günden sonra ne Lona kuyuya gitti ne de babası kuyu hakkında bir şey sordu.
Yaklaşık iki ay sonra Lona'yı yatağından kaldıran bir ses duyuldu çiftlikte. Bir yıkım sesi, iki çığlık ve bağırışlar...
Lona aceleyle ayağa kalktı; ayağının yorgana takılmasını umursamadan odadan çıktı ve büyük bahçeye koştu. Ahırın kapısının önünde duraksayıp kuyuya baktı. Pekala, burada bir şeyler olmuştu.
Kuyunun yıkılan küçük çatısını gördü. Kiremitler her yere dağılmıştı ve kuyunun üstündeki taşlar kırıktı. Anlaşılan gürültünün nedeni buydu. Peki ya bağırışlar? Yoksa kuyudaki kadın mı? Diye düşündü Lona. Bunu hiçbir zaman bilemeyecekti çünkü cevabı verebilecek kimse kalmamıştı ortalıkta... evet, babası o gün ortadan kaybolmuştu. Kaç kişi ararsa arasın bulunamadı. Sanki yer yarıldı da içine girdi.
Lona hâla on üç yaşındayken büyükannesi onu yanına aldı, ikisi büyükannesinin çiftliğinde yaşamaya başladılar. Lona'nın yaşadığı psikolojik şeyler onu bir hayli bitkin düşürmüştü. Dışarı çıkmıyor, çok az yemek yiyor ve tüm gün uyuyordu. Hiç arkadaşı yoktu, onun tek arkadaşı babasıydı. Ama gitmişti işte...
Ama bu, yaşayacağı şeylerin sadece gözüken kısmıydı.
Günlerden bir gün büyükannesi onu nefes alması için ovaya göndermek istedi. Lona tabiki gitmemekte ısrar etti ama büyükannesi sinirle ona bakmıştı. Bu bakıştan korkan Lona çilek sarısı saçlarını toplayıp ovaya doğru yürümeye başladı. Çimenleri tekmeliyor, etrafa kızgın gözlerle bakıyordu. Babasının gidişinden beri her şeye sinirliydi.
_______________________________
(Günümüz)Gözlerini kapattı Lona, "hayır, hayır, tekrar olmaz hayır..." dişlerini sıkıyordu, "tekrar olmaz!" Diye bağırdı elindeki taşı yere atarak. Evet, muhtemelen burayı okuyan herkes taşın kuyudan olduğunu sanıyor, değil mi? Ama hayır, taş kuyudan değil...
"Pekala, düşünmeliyim." On beş yıl önceki anıları onu büyük bir girdapta sürüklemişti, başını duvara yaslayıp sakince düşünmeye başladı.
"O duvardan kurtulmuştuk! Hepimiz!" Diyerek taşa baktı. Her şeyin tekrar yaşanması yerine ölmeyi tercih ederdi.