Söylenecek pek söz yok aslında sadece 'Elveda'.
Aradan aylar geçmişti biz normal çiftler gibi randevulara çıkmış, beraber hoş vakit geçirmiştik. Beraber duygusal filmlere ağlamış, yeri geldi sokak ortasında sarhoş olup danslar etmiştik. Gerçekten bana tek iyi gelen şey oydu. Her şey mutlu mesut gidiyordu ne ben kabuslar görüyordum ne de o şiddetli ataklar geçiriyordu şu ana kadar.
Fakat son bir haftada her gün kabuslar görmüştüm, her gece Zee'nin kollarına ağlayarak uyanıyordum. Bana yardım edememek onu bu son bir haftada resmen çöktürmüştü. Çaresizlik en acımasız duygulardan biriydi. Sevdiğin insanın acı çekmesine göz yummak, elinden hiçbir şey gelmemesi, onun da içini yiyip bitiriyordu. Bu hafta kötü bir şeylerin habercisi gibiydi. Kötüyü düşünen bir insan olmayı sevmezdim ama ikimiz de gittikçe durgunlaşıyorduk, birkaç hafta önceki hallerimizden eser kalmıyordu.
Günlerden pazardı. Beraber kahvaltı yapacaktık, ben mutfakta bize bir şeyler hazırlarken o da yardım etmek için masayı hazırlamaya başladı. Mutfaktan tabakları alıp, masaya götürürken ben de pancakeleri teker teker tavadan alıp tabağa koyuyordum. O an içeriden yere düşen tabakların kırılma sesi ve birinin yere yığılış sesi geldi. Hemen içeri koştum Zee tahmin ettiğim gibi yine bir nöbet geçiriyordu. Ne yapmam gerektiğini az çok öğrenmiştim artık, yanına gidiyor yan çeviriyor ve sakinleşene kadar rahat nefes almasını sağlıyordum. Genelde bir dakika sürmeden nöbeti geçiyordu. Fakat bu sefer öyle olmadı, her şey çok farklıydı bu sefer. Yaptığım hiçbir şey işe yaramıyordu. O an yemin ederim onu böyle görmek yerine ölmeyi diledim, orda yatanın ben olmasını diledim. Ambulansı aramalıydım fakat yerimden kalkamıyordum. Yalvardım kalkması, gözlerini açması için , dakikalar boyu bağırarak ağladım. Normalde benim de sakin kalmam gerekiyordu ama olmuyordu elim ayağım titriyordu. Siktir dedim her şey boka sardı. Neyse ki yavaş yavaş gözlerini açtı, onun kalkmasını fırsat bilip telefonuma uzanmaya çalıştım. Güçlükle arama yalvarırım dedi. Normalde filmlerde bu sahneyi görünce çok kızardım, aramadıkları için fakat o öyle olmuyormuş. Bakışlarından dahi anladığım yalvarışı telefonu elimden bırakmama sebep oldu. Onu yerden kaldırıp yatağa yatırdım. Sanki bir bebek taşıyordum o kadar hafiflemişti ki..
Başında saatlerdir bekliyordum, su, çorba aklıma gelen her türlü iyi gelebilecek şeyi yedirdim, içirdim, yaptım. O da kendine gelmişti. Gözleri eskisinden bile canlı bakıyordu artık. Saçmalıyordum evet ama sanki bu nöbet üstünden tüm yüklerini uçurmuştu. İçimden bir ses bunun iyi bir şey olmadığını söylüyordu.
Normal yaşantısına dönebilecek kadar kendine geldiğinde evine gitmek için ısrar etti. Normalde onu yalnız bırakmazdım ama onu kırmak son istediğim şeylerdendi. Giderken her zamanki saatte, aynı yerde buluşalım mı diye sordu. Bu cümleyi kurması gülümsememe sebep olurken olur dedim, buluşalım. O da çıkıp yürümeye başladı.
Bugün için ayrı bir özenmek istiyordum kendime. Neden bilmiyordum ama garip bir şeyler hissediyordum bugünde bu his içimi huzursuz etse de yapacak bir şey gelmiyordu aklıma. Üstüme beyaz bir elbise geçirip saçlarımı da açık bıraktım. Hafif bir makyajla, tam bir yaz havası vardı üstümde. Evden çıkıp yürümeye başladım, yine birkaç dakika geç kalmıştım. Oraya ulaştığımda elinde bir paket ve beyaz papatyalarla beni bekliyordu. Şaşırmıştım, genelde hediye alırdı ama bugün hiç beklemiyordum. Yanına vardığımda geç kaldın dedi. Her şey sanki ilk günlerdeki gibiydi. Otursana diyip beni kumlara oturttu, arkama geçip paketten çıkardığı kolyeyi boynuma taktı. Ufak bir dalga simgesinin olduğu kolyeydi. Kolyeyi boynuma takarken şöyle diyordu:
'Yaşam asla solmayacak, dalgalar, denizler hiç durmayacak Hera. Belki öleceğiz ve tekrar dirileceğiz, belki küllerimizden yeniden doğacağız ve başka bir hayatta acı çekmeyeceğiz. Ve ben ne olursa olsun her evrende bulup yine seni seveceğim. Kıyıya her bir dalga vuruşunda ben sana ilk kez görmüş gibi aşık olacağım.'
O an anlamıştım neler olduğunu, o gidiyordu. Küçüğüm acı çekmekten yorulmuştu. Kafasında verdiği onlarca savaşa yenik düşmüştü. Zihnine dolanan zehirli yılan yavaşça boynuna iniyordu.
'Seni ilk gördüğüm andan itibaren hayatımda büyük bir yerinin olacağını biliyordum. İsmini aklımın ucundan geçirmek dahi tüm vücudumun çıldırmasına yetiyordu. İçten içe hep bugünün geleceğini biliyordum. Kafamda hep ertelemeye çalıştım. Fakat kaderden kaçamazsın miniğim, kader döner dolaşır ve seni bulur. Ve sen benim onca çirkinliğe rağmen güzelliğe inanma sebebimsin, kadere inanma sebebimsin. Ne desem şu an anlamsız biliyorum ama ağzından çıkan tek kelime için ben ömrümün sonuna kadar dilsiz yaşardım. Sen acı çekme diye ben tüm acılarını kanatlanırdım. Acılarının geçtiğini sandım fakat hata bende acı geçmez, acıya alışırsın ve sinsi bir şekilde senin tek yanlış hareketinde seni yakalamayı bekler. Ama tüm insanların aksine sen yanlış bir şey yapmadın, senin aklın, aklın sana dünyanın en güçlü adamının bile galip gelemeyeceği oyunlar oynadı. Aklım hala içinde neler döndüğünü bilmeyen aklına taparken unutma seni sevdim Zee ve ömrümün sonuna kadar seveceğim.'
' Ruhumda küçüklüğümden gelen bir boşluğu, dolduracak güce sahip tek kadınsın Hera ve sana bu güç doğuştan verilmiş. Ama olmuyor kontrol bende değil artık tek yapmam gereken şey gitmek ve seni başka bir yerde tekrar bulana kadar beklemek. Senden tek istediğim bu kolyeyi hiç boynundan çıkarmaman ve gördükçe beni hatırlaman.. Bir de unutmadan senden bunu istemek küstahlık ama okuduğun bölüme devam etmeni istiyorum. Benden sonra kendi hayatını mahvetmemeni ve aklına sahip çıkmanı. Hayat bir şekilde devam edecek, her gün güneş doğacak ve batacak, insanlar ölecek ve doğacak. Sen de sabit bir noktada durmaya çalışma Hera hayatımın en güzel dönemi sensin, hatta tüm hayatım sensin,biliyorum senin de öyle ama yapma kendine yazık etme. Çok güzel bir kaderin olsun küçüğüm, bensiz dahi olsa güzel olsun.'
Kafamın içi susmuyordu, yavaşça bacak dirseğimin üstüne yasladım kafamı. Sessizce hıçkırmaya başladım. Hıçkırdıkça canım yanıyordu. İki dirseğimle, kafamı iki yandan bastırıyordum. Acı dinmiyordu, gözyaşlarım önümü göremememe sebep oluyordu. Nefes alamayana kadar bastırdım bastırdım.. Sonra çektim dirseklerimi, kalktım. Onun kararını değiştiremezdim ki çektiği acıları tahmin dahi edemezken bunu istemek bencillik olurdu. Sadece kalkıp sarıldım. Son kez kokusunu içime çekmek istiyordum, onunla son kez yapmak istediğim çok şey vardı ama biliyordum vakit gelmişti. Bi yerlerden, bir mekandan kalkarken takındığı hale büründü, artık gitmesi gerektiğini anlıyordum, ama bu kez ömründen gidiyordu belki de ömrümden..
' -Merak etme, annemin yanına gidiyorum. Annem de bu denizde boğularak öldü. İyi olacağım Hera, sensiz hep bir yanım eksik kalacak ama senin yanındayken senin ömründen de eksiltemem. Acılarıma seni ortak edemem, o güzel yüzüne bakmaya dahi kıyamazken, sana bunları yaşatamam.'
Yavaş adımlarla suya giriyordu. Koşup elinden tuttum. Son kez gözlerinin içine baktım. Gözlerindeki maviler artık evine suya kavuşacaktı, ona gözleri bir emanetti çünkü hiçbir mavi o kadar gerçeği yansıtamazdı. Ve şimdi o emaneti geri verme vaktiydi. Dalgalara çarpa çarpa yürüyorduk, belli bir yere geldikten sonra elimi bıraktı. Gidiyordu.Elini tutmaya çalışsam da ne olursun Hera durumu zorlaştırma derken ağladığını görmek onun bu kararına saygı duymam gerektiğini hatırlatıyordu. Son kez dudağıma bir buse kondurdu ve gitti. Bir süre sonra görünmemeye başlamıştı. Ve ben o an tam anlamıyla delirdim. Hayat bana en güzel anlarımı yaşadığım adamla ilk tanıştığım yerde, son buluşmamızı yaşatıyordu. Bağırıyordum, sesim artık çıkmamaya başlarken koşmaya başladım ama yenik düşüyordum, nefesim kesiliyordu gözlerim kapanıyordu.
Bir öykünün sonuna geliyorduk Hera ve Zee'nin öyküsünün sonuna. Ben kıyıda kalmıştım fakat o ait olduğu yere dönmüştü. Ama ben de ona aittim ve birbirine ait olan her şey, birbirini bulurdu kader kaçınılmazdı.
Gözlerimi açtığımda parlak ışıklardan ve kokudan hastanede olduğumu anladım. Muhtemelen bağırışlarımı duyan biri dalgaların arasından beni kurtarmıştı. Cevabın olumsuz olduğundan emindim ama yine de hemşireye sordum:
'- Beni tek mi bulmuşlar?'
' -Evet, başka biri de mi vardı?'
' -Yok hayır, yoktu.'
Hastaneden çıkınca ne yapmam gerektiğini biliyordum : her gün denize gitmek,başımdan geçenleri anlatmak ve okuduğum bölüme devam etmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arveza
RomanceKıyıdaydın Zee, sıcaklığını hissedebileceğim kadar yakınımdaydın. Fakat beni görmüyordun gözlerini denize dikmiştin. Sanki ruhun, ruhun bir savaştaydı Zee.