04

45 13 1
                                    

Eric'in doğum günü bitmişti. Herkes dağılırken Younghoon, Changmin ve Hyunjae değerli bebeklerinin hediyelerini alıp çıkmasını bekliyorlardı.

"Cidden dondum burada."

"Bizi bu kadar bekletmemeli."

O sıra da Younghoon, Changmini yüzüncü kez dürtüyordu.

"Bu sefer ne oldu Hoon. Kolumu delmek mi istiyorsun?"

"Şu karşıda, bak bak tam 45° açı ile bak."

Changmin tam dediği yere bakmıştı. Sevgilisiydi bu. Onu kapkaranlık gecede siyahlar içinde bile tanıyabilirdi. Her yerini ezbere biliyordu.

"Bu adamı dün gece de etrafımızda gördüm. Kim ola ki?"

Juyeon çok iyi saklanıyorsun, geceleri sevgilini takip etme içgüdüsü de nereden çıktı?

"Bu kişi biraz tanıdık sanki."

Evet Hyunjae, çok tanıdık. Changmin'in sevgilisi. Arkadaşınızın hayatı o adamın ellerinde.

Eric gelmişti.

"Şimdi dikkat edin, bizim geldiğimiz yere kadar gelecek" dedi Hoon.

Yolun soluna doğru ilerlemeye başlamışlardı.

"Gerçekten, yürüyüşü bile tanıdık."

Arkadaşlarına Juyeon olduğunu söylemeli miydi?
Her ne olursa olsun Changmin'in beyninde bin türlü soru işareti vardı. Neden onları takip ediyordu ki? 

Teker teker dağıldıklarında, Changmin'in evi biraz ileri de kalıyordu. Yolda yalnız yürümeye başladığında siyahlar içindeki adam hala peşindeydi.

"Lee Juyeon! Ne zaman beni takip etmeyi bırakacaksın?"

Arkasındaki adam birden durdu. Ne söyleyeceğini bilemiyordu sanki.

"Sana soru sordum! Bana cevap ver!"

Changmin'in kalbi acıyor. İstemsizce bağırdı sevgilisine, birden bire, anlık. Yoksa yapmak ister miydi, bağırmak ister miydi sevgilisine?

"Changmin, ben seni merak ettim sadece."

"Doğum gününde zaten görmüştün, evime kadar takip etmene gerek yoktu."

"Endişe ediyorum..."

"Hiçbir şeyim değilsin artık! Benim için endişe etmeyi bırak. Sen beni terk ettin."

Changmin söyledikleri karşısında çok şaşkındı. Kalbini dinleyemiyordu. Bir aydır kokusunu alamadığı sevgilisini şimdi burda azarlıyordu. Dünyada yapacağı en son şey buydu.

"Lee Juyeon! Senin yüzünden günlerce ağladım. Biraz toparlanmışken ne diye karşıma çıkıyorsun sen?"

Yalan, ne toparlanması? Daha da kötüye gidiyordu her şey.

"Beni unuttun mu?"

"Sen beni terk ettin, başka ne yapabilirdim ki?"

"Changmin, beni unutmanı istemiyorum."

Juyeon, Changmin'e yaklaştı. Sarılmak için kollarını açtı.

"Sakın, sakın yaklaşma bana, sabah o yanındaydı hala berabersiniz. Ne istiyorsun sen, seni sonsuza dek sevmemi filan mı? Sana olan aşkımın asla sönmemesini mi istiyorsun?"

"Pişmanım..."

"İçmişsin. Sabah uyandığında bunları hatırlamayacaksın bile. Sabah uyandığında yine sevgiline aşık olacaksın bana değil."

"Changmin, ben her zaman seni sevdim. Sadece bir kere sarıl bana."

Sarhoş olan Juyeon, Changmin'e daha da yaklaştı.

"Seninle burada konuşmam kabahat."

Bahçe kapısını açıp içeri girdi.

"Bir daha beni takip etmeni istemiyorum. Her şey bitti Lee Juyeon, her şey bitti..."

Sonlara doğru sesi kısıldı ve sinirle eve girdi.

Ne yaptı sevgilisine? Ona sarılmadı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

"Ne yaptın, kalbini dinlemen gerekiyordu aptal!"

Younghoon'un dediği gibi, bu bir gurur muydu? Yoksa Changmin asla sinirlenmem dediği sevgilisine mi sinirlenmişti.

Changmin buna cevap ararken, yine ağlayarak uyuyakalacaktı.

                                ♡

Papatyaları Çok Seven AdamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin