Giriş

1.7K 135 12
                                    

Hafifçe tebessüm ederek masadaki yerime geçtim.Bütün bakışlar bana dönerken gözlerimi önümdeki servis tabağına dikerek bu durumun bir an önce geçip gitmesini diledim.Bel ve göğüs kısmı oldukça dar gelen elbisemin içinde daha rahat oturabilmek için kıpırdandım.Kendimi boş bir çuval gibi bu sandalyeye bırakmak istiyordum fakat olabildiğince dik oturmalıydım ki üst vücudum annemin söylediği gibi ince ve zarif gözüksün.Adel ve Ayleda'ya baktığımda ikisi de bu durum hakkında pek zorlanıyor gözükmüyorlardı.Bütün güzellikleriyle adeta bir peri gibiydiler.Adel bakır rengi saçlarını çıplak omuzlarına öylece bırakmış fakat bir prenses gibi gözüküyordu.Benim ise oldukça uğraşmış olduğum saçlarım onunkilerin yanında bakılmaya değer bile gözükmüyordu.Gece mavisi, gözlerimin rengiyle oldukça uyumlu olan bu elbisenin içinde oldukça güzel göründüğümü düşünmüştüm fakat onları gördüğümde herzaman olduğu gibi kendimi kötü hissetmiştim.
Ayleda ellerini hafifçe birbirine vurarak arkama doğru gülümsedi.Başımı görmek için geriye doğru çevirdiğimde Nazenin'in hiçkimsede bulunmayan güzelliğiyle mest oldum.Nazenin en büyüğümüzdü ve şüphesiz en güzelimiz de.İnce belini sıkıca saran, yalnızca zarif ayak bileklerini gösterecek kadar kısa olan krem rengi elbisesiyle parlıyordu adeta.Ben hariç ailedeki herkesin sahip olduğu parlak bakır saçlarının bir tarafını arkaya atmış, boynundaki yeşil zümrüt kolyesini ortaya çıkarmıştı.Narin boynunda kolye tam bir sanat eseri gibiydi.Nişanlısının hediyesiydi bu.O yüzden en güzel haliyle sergilemek istemişti onu.Koyu yeşil gözlerini kısarak masakilere tebessüm etti ve o da yerine, nişanlısının yanına oturdu.Bugün nişanlanalı tam bir hafta olmuştu ve nişanlısının ailesine en iyi şekilde görünmek istiyordu.Annem ve Nazenin hazırlıklarla gerçekten yoğum bir şekilde ilgilenmiş harika bir yemek organize etmişlerdi, hatta her şeyin kusursuz olması gerektiğini düşünüp, güzel gözükmem için bana yeni bir elbise bile almışlardı.

İki yanımda oturan Ayleda'nın gözleri Nazenin ile buluştu ve yavaşça izin isteyerek yerinden kalktı.Omzuma hafifçe dokundu bunun anlamı 'bir kaç dakika sonra peşimden gel' demekti, hemen ardındak gitmek kabalıktı.Ben de izin isteyerek yerimden kalktım ve ortamdaki keman sesi eşliğinde Ayleda'nın gittiği yöne doğru ilerledim.Arka taraftaki boş odalardan birine girmiş elinde ufak bir çantayla beni bekliyordu.Yeşil gözleri kırmızı elbisenin içinde iki değerli taş gibi parlıyordu.Annem, Nazenin ve Adel'e kıyasla bakırın daha açık tonlarındaki saçlarını tepeden yarım bir topuz yapmış, uçlarını kıvırmıştı.İçeri girdiğim anda elindeki çantadan bir ıslak mendil çıkarıp dudaklarımı silmeye başladı.
"Ne sürdün böyle?"
Adel'in sürmekte olduğu kırmızıya yakın nar çiçeği rujdan sürmüştüm fakat aynaya baktığımda bana pek yakışmadığını farkettim.Onda durduğu gibi durmamış, ölü beyazı tenimde tuhaf bir şekilde parlıyordu.Bu tarz konularda pek başarılı değildim, genelde annem yardım ederdi fakat yemeğin kusursuz olması için fazlasıyla meşguldü o yüzden kendi kafama göre bir şeyler yapmıştım.
"Taşırmamaya çalış."
Bana yeni bir ruj vererek beni odada yanlız bıraktı.Aynaya dönerek şeftali rengindeki ruju sürmeye koyuldum.Annem ve kız kardeşlerimin güzel bakır saçlarının aksine zifiri siyah, mat, düz saçlara sahiptim.Adel ile ikizdik fakat birbirimize benzer tek bir noktamız yoktu.O da diğerleri gibi harika yeşil gözlere sahipken ben donuk lacivertimsi gözlere sahiptim.O uzun ve inceyken ben ufak ve minyondum.O annemin güzelliğini almış ben ise babama benziyordum.
Rujumu sürdükten sonra bıraktığı çantaya koydum, son kez saçlarımı düzelttim ve yemek salonuna doğru ilerledim.Nazenin ve nişanlısı Karan dans ediyorlardı.Nazenin'in hep muhteşem erkeği bulacağını biliyordum.Çünkü o dünya güzeliydi ve onunla olmak istemeyecek bir erkek yoktu.Birbirlerine oldukça uyum sağlıyorlardu.Karan oldukça yakışıklı ve neredeyse benim üç katı boyumdaydı.Açık kumral saçları ve yoğun kahve gözleriyle bir prens gibiydi ve bir prens kadar varlıklıydı da.Yükselmekte olan bir otomobil şirketinin sahibiydi ve ailesi de birden fazla otele sahipti.Biz de varlıklı sayılırdık fakat kesinlikle onlar kadar olmadığına emindim.Nazenin için en uygunu oydu ve neredeyse onun kadar kusursuzdu.Kıskanmadan edemiyordum güzelliğini, hayatını, nişanlısını bile...
"Dans etmek ister misin?"
Poyraz sandalyeme doğru eğilmiş, elini bana doğru uzatıyordu.Muhtemelen önce Ayleda'ya sormuş ret cevabı almış, Adel'e sormaya ise cesaret edememişti.Elimi elinin içine bırakarak teklifini kabul ettim.Poyraz yakın bir aile dostumuzun en küçük oğluydu. İki taraf ile de iyi dost oldukları için yemeğe o ve ailesi de gelmişlerdi.
Salonun merkezine geldiğimizde yavaşça dans etmeye başladık.Poyraz abilerine oranla daha sevecen ve insanlara daha yakındı.Ufuk ve Oktay insanlarla pek iletişim kurmaz, ortamlarda pek bulunmazlardı.Dostluğumuz çok eskilere dayanıyordu.Evlerimizin arasında sadece iki dakika mesafe vardı ve ikimizde doğduğumuzdan beri şu an olduğumuz evlerde yaşıyorduk.Bulunduğumuz yer oldukça varlıklı ailelerin kaldığı bir semtti.Ben,Poyraz ve Oktay küçükken oldukça yakındık fakat Oktay daha sonralardan kendini bizimle takılmaya değer görmemiş daha çok güzel ablalarımın büyüsüne kapılmıştı.Ufuk ise zaten işi ile meşguldu ve onu tüm hayatım boyunca bir elin parmağını geçmeyecek kadar görmüştüm ve bana yetmişti de.Karamel rengi gözleri ve hemen aynı renk saçlarıyla bir kaç kez rüyama girmişti ve o zamandan beri hayallerimi süslüyordu.
"Çok güzel görünüyorsun."
Utançla başımı eğdim."Teşekkürler."
Poyraz da oldukça hoştu.Yüz şekli ve göz yapısı abisine benziyordu fakat açık kahve gözleri Ufuk'un sıcak karamel gözlerinden çok farklıydı.
"Sen de hoş görünüyorsun."
Tebessüm ederek beni kendinden uzaklaştırdı ve döndürdü.Tekrar eli belimi bulduğunda arkama doğru bakmaktaydı ve gözleri hayretle parlıyordu.Nereye baktığını görmek için arkamı döndüm ve Oktay'ın giriş kapısının orda olduğunu gördüm.
"Neden burada?"
Burada olması düşünülünce gayet normal bir durumdu fakat saçları dağılmış, beyaz gözleğinin yakaları olabildiğince açılmış, açık kahve gözleri kızarmış ve ayakta dahi zor duruyordu.Poyraz koşarak girişe doğru ilerlerken ben de gören kimse var mı diye etrafa bakınıyordum.Annem ve Nazenin bugün için oldukça stresliydi, bu durumda Nazenin düşüp bayılırdı sanırım.Şükürler olsun herkes sohbete dalmış Nazenin ve Karan ise beraber terasa çıkmışlardı.
Poyraz'ın yanına hızla girişe doğru ilerlemeye başladım.Oktay'ın sağ kolunu kavrayıp onu dışarı çıkarmaya çalışıyordu.Oktay Hanzer kardeşlerin şüphesiz en irisiydi ve o istemediği sürece onu hareket ettirmek imkansızdı fakat sarhoş olması işleri kolaylaştırıyordu.Sol koluna da ben girerek iri bedenini girişin oradaki lavoboya doğru sürükledik.
"Manyak herif!"
Poyraz söylene söylene onu tutarken Oktay kendini bekleme kısmındaki koltuğa bıraktı.Şimdilik yemek yenen kısmın görüş alanından çıkmıştık fakat onu burdan çıkarmamız gerekecekti.
"O içerde mi?" Fısıltıyla karışık bir sesle sordu Oktay.
Kimden bahsettiğini biliyordum.Yavaşça başımı salladım.
"O pezevenk de orada mı?" diye sorunca Poyraz gözlerini devirdi ve telefonundan aceleyle birini aradı.O sırada Oktay kendini ileri attı ve salona doğru yürümeye başladı.Kendimi koluna dolayarak onu durdurmaya çalıştım fakat kule gibi olan Oktay beni bir kuş misali kenara atmış ilerlemeye devam ediyordu.Poyraz beni tamamen şoke edecek bir şey yaparak yumruğunu Oktay'ın suratına indirdi.Sarhoşluğun verdiği kaypaklıkla yere yığılan Oktay'a şaşkınlıkla bakakalmış, çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum.Daha önce önümde biri yumruk yiyerek bayılmadığı için olsa gerek olduğum yerde kalakalmış onu kaldırmaya çalışan Poyraz'a yardım etme gibi bir atılımda bulunmamıştım.Poyraz binbir güçlükle onu bulunduğu yerden sürüklerken bana arabasının anahtarlarını fırlattı berbat reflekslerim dolayısıyla tutamadım ve yere düşen anahtarı eğilip almak zorunda kaldım.Koşarak kapıdan çıktım ve yan evde bulunan Poyraz'ın arabasına doğru ilerlemeye başladım.Tek yapmam gereken Poyraz'ın arabasını bizim evin önüne kadar sürmekti fakat şöyle bir durum vardı ki ehliyetim yoktu ve araba sürmem tam anlamıyla berbattı.Birkaç dakida sonunda arabaya ulaştığımda nefes nefese kalmıştım.Arabanın kapını açtım ve derin bir nefes alarak motoru çalıştırdım.Kendime sakin ol komutu verirken, tek yapmam gerekenin sadece yan eve sürmek olduğunu kendime hatırlattım.Sadece varlıklı ailelerin bulunduğu bir yerdi ve etrafta birbirine benzer villalar olmasına rağmen aralarında oldukça büyük mesafeler vardı.Bu durum dolayısıyle etrafta çok insan görmek pek mümkün değildi.O yüzden daha rahattım fakat yine de ellerim titremekteydi.Yavaşça gaza basarak direksiyonu kırdım ve dikkatli bir şekilde dönerken her şey yolunda gitmişti.Bu bana cesaret verdi, gaza biraz daha basarak arabayı hızlandırdım dudağımın kenarı zaferle havaya kalktı.Eve neredeyse varmak üzereyken önüme atlayan-ne olduğunu çok anlayamadığım- bir hayvanla telaşla sağa kırdım.Tam derin bir nefes almak üzereyken, evin duvarına yakın aniden beliren bir şeyi sürüklüyerek çığlıklar eşliğinde duvara çarptım.Ben ne olduğunu anlayamadan bilincim kendini karanlığa bıraktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 16, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TufeylîHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin